Eğitimci-yazar Halit Ertuğrul, Adıyaman’ın Besni ilçesinin Şambayat Nahiyesinde dünyaya geldi. İlkokulu doğduğu yerde, Ortaokul ve Öğretmen okulunu da Kırşehir’de okudu.
Daha sonra Niğde Eğitim Enstitüsü ve Gazi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü, Eğitim Yönetimi ve Denetimi Anabilim Dalı’ndan mezun oldu.
Cumhuriyet Üniversitesi, Kamu Yönetimi, Yönetim Bilimleri Bölümü’nde YÜKSEK LİSANS; Sakarya Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü’nde de DOKTORA çalışmalarını tamamladı.
Yurdun çeşitli yerlerinde ilkokul öğretmenliği, okul müdürlüğü, Millî Eğitim Şube Müdürlüğü ve Millî Eğitim Müdürlüğü görevlerinde bulundu.
Millî Eğitim Bakanlığı merkez teşkilâtına geçerek, Kurul Uzmanı ve Bakan Danışmanı olarak çalıştı.
Akademik çalışmalarını tamamlayan Halit Ertuğrul, çeşitli üniversitelerde yöneticilik ve öğretim üyeliği yaptı.
Ayrıca yurtiçi ve yurtdışında çeşitli bilimsel ve kültürel faaliyetlere katıldı. Meslek hayatı boyunca, eğitim ve kültür alanında elliye yakın kitapları ve çok sayıda da makale ve yazıları yayınlandı.
Kitapları çok sayıda ödül aldı ve çeşitli dillere çevrildi.
Ayrıca, kitaplarının bazıları da, Milli Eğitim Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından tavsiye edildi.
Yayınlanan kitaplarından Kendini Arayan Adam, Düzceli Mehmet, Aysel, Selim ve Hande, Canan gibi bir çok eserleri baskı rekorları kırdı. Bundan dolayı da YILIN YAZARI seçildi.
Eğitimci – yazar Halit Ertuğrul, kitaplarının çok yoğun bir şekilde ilgi görmesi nedeniyle, hergün okuyucularından onlarca mektup, telefon, e-mail ve mesaj almaktadır.
Bugüne kadar yaptığı çalışmalardan dolayı, çok sayıda TAKDİRNAME alan yazarımız, ayrıca YILIN ÖĞRETMENİ de seçildi.
Eğitimci – yazar Halit Ertuğrul evli ve iki çocuk babasıdır.
BİR YAZARIN YÜREK BURKAN HİKAYESİ
Eğitimci-Yazar Dr.Halit Ertuğrul’un özel yaşamı konusunda bir Röportaj
Eğitimci-Yazar Dr.Halit Ertuğrul’u okuyucuları ilk önce Kendi Arayan Adam’la tanıdılar. Öyle ki yazarın bu kitabı yazıldığı günden bugüne kadar satış noktalarından hiç gündemden düşmedi. Yıllar geçtikçe daha çok sattı. Biz bugün olduğu gibi geçmişte de bir kitabın iki-üç yıl gündemde kalmasına aşinaydık.
Ancak yıllar geçtikçe bir kitabın daha da rağbet görür hâle gelmesine aşina değildik. Bu durum sıradan bir olay değildi. İşte Dr. Halit Ertuğrul böyle bir kitabın yazarıydı. Daha sonra yazdığı kitapları da aynı durumu korudular. Ve yazarın kitapları artık ekmek peynir gibi satılıyor. Çevrenizde onun kitaplarını hediye seti olarak kucağında taşıyanlara siz de rastlamışsınızdır. İşte kitapları milyonlar satan bir yazarı bu sayıda siz değerli okuyucularımız için konuk ettik.
Soru: Bize çocukluğunuzdan bahseder misiniz?
Cevap: Ben elli günlük bir bebekken babam bizi bırakıp gitmiş. Ben ve ağabeyimle rahmetli annem yapayalnız kalmışız. Dünyaya gözlerimi açtığımda rahmetli annemin gözyaşlarının hiç dinmediğini gördüm. Çocukluğum yokluk, imkansızlık ve çaresizlik içinde geçti. İlkokulu bitirdikten sonra okumak istedim, ama imkanlarımız olmadığı için üç yıl okuyamadım.Okuyamama benim için öyle bir ateşte ki, her gün içimi yakmaya devam ediyordu.Her gün Allah’a yalvarırdım, “ne olur Allah’ım bana bir okul nasip et”diye… Çünkü arkadaşlarım okula gitmişlerdi. Onların boyna kravatlı, ütülü pantolonlu ve bir şehir çocuğu olarak karşıma çıkmaları karşısında kahrolurdum, küçülürdüm ve onlardan kaçardım.Okuma hayalim, üç yıl sonra ağabeyimin yardımıyla gerçekleşmişti. O ilk okul gününü unutamam. Adeta okulun toprağını öpüyordum, duvarlarına sarılıyordum, çantamı mukaddes bir emanet gibi sımsıkı kucağıma basıp asla bırakmıyordum. Hele dersele ise, çalışmak bir yana sanki su gibi içmek istiyordum.Çünkü, biliyordum ki bu benim son şansımdı.Başarılı olmaktan başka bir şey düşünemezdim. O zaman çok iyi anladım ki, meğer çaresizlik en büyük bir güçmüş, kuvvetmiş ve çareymiş…
Rabbim lütfetti, büyük bir muadeleden sonra ilkokul öğretmeni oldum.Daha doğrusu kısa yoldan hayata atılmak gerekiyordu, onun için çok istediğim halde daha yüksek bir okula gidemedim.Gitsem bile imkansızlıklarımdan dolayı okumam mümkün olmayacaktı.
Benim için ilkokul öğretmenliği cumhurbaşkanlığı gibi bir şeydi. Çünkü mağdur bir köy çocuğu ve çobanlık yapan benim için, bu meslek ulaşılmaz bir yerdi. Ama bir şeyi çok iyi anlamıştım ki, Rabbim bir şeye önce acıktırıyor sonra veriyor. Çocukluğum hep özlemle geçti. Hep birilerinin elindeki çantaya, kaleme, giydiği elbiseye ve yediği şeylere özlem duydum.Çünkü ben onlardan mahrumdum. Arkadaşlarım defter alırdı, ben karalanmış defteri silerek kullanırdım.
Soru: Okuma aşkınız nereden geliyor?
Cevap: Bana okuma ufkunu annemin “oğlum oku, kendini kurtar. Çünkü seni ancak sen kurtarırsın.Başka çaremiz yoktur.Yoksa ömrün çobanlıkla geçer, gider” diye sürekli uyarması, içinde büyük bir okuma aşkı doğurdu.
Okul hayatım da zorluklar ve mücadelelerle geçti. Çok küçüktüm.Kendi ihtiyaçlarımı kendim kazanmak zorundaydım.Bunun için yazları sürekli çalışıyordum.Kışları ise, simit sattığım da oldu, ayakkabı boyacılığı yaptığımda… Biraz serpilince de amelelik yapmaya başlamıştım. Annem sürekli hastaydı ve bakıma muhtaçtı.Benim hayattaki tek desteğim, ağabeyimdi. Babam ise hiç arayıp, sormadı. Zaten babamı yıllar sonra tanımıştım. Hele o ilk karşılaşmamız. Nasıl unuturum o sahneyi…
Soru: Herkesin baba diye babasına sarıldığı günlerde siz baba diyemememin verdiği ızdırab içindeydiniz, bu durumu okuyucularımızla paylaşır mısınız?
Cevap: Onu hâlen yaşıyorum, yaşım elli ama baba hasretini hâlen çekiyorum. Baba bir ailede öyle bir şey ki baba desteği olmadan hep bir tarafınız eksik kalıyor.
Babam şu an yaşıyor. Görüşüyoruz ama içimdeki baba o değil, o baba açlığım değil. Küçüklüğümde hasret kaldığım babayı arıyorum ben. Bana şimdi milyon tane baba verseler, o küçücükken kucağını özlediğim babanın yerini asla dolduramaz.
Soru: Babanızda pişmanlık var mı?
Cevap[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]vlendikten sonra babam bizi ziyarete geldi. Hanım yemek hazırlamıştı. Babam o safra başında öylesine duygusallaştı ki, bir türlü eli yemeğe uzanamadı. O sahneyi hiç unutamam.
Soru: Geçmişte yaşadığınız bu acıların sizin şimdiki yaşantınız üzerinde nasıl bir etkisi var?
Cevap: Hiç şüphesiz… Bugüne kadar binlerce öğrencim oldu ve yüz binlerce de okuyucularım… Ama ben geldiğim yeri iyi biliyorum ve asla unutamam. Ben çobanlıktan geliyorum, çaresizlikten geliyorum… Okula, ekmeğe hasretinden geliyorum. Rabbim bana öyle makamlar nasip etti ki bunu rüyalarımda görsem inanamazdım. Hak etmediğim öyle yerlere geldim ki benim vazifem şimdi, önüme serilen bu nimetlere şükretmek ve benim gibi olanlara da yardımcı olmaktır.
Şimdi, benim hayatımı yaşayanlar için, kitaplar yazılmalı, konferanslar verilmeli onlara el uzatılmalı. Çalışmalı, çabalamalı. Çünkü ben hâlen bu imkânlar dünyasının değil, o yokluklar dünyasına aitim. Yeni bir araba alıp onu kullanmayı vicdanımda bir yere koyamıyorum. Ben hâlen o yoksulluk çeken öğrencilerle biriyim.
Soru: Hayatınızdaki sıkıntılı dönemlerde ümitsizliğe düşer miydiniz?
Cevap:Hayır asla, daima Cenab-ı Hakka sığınıp Ondan isteme yolunu tercih ederdim. Cenab-ı Hak istemeyi verirken öyle bir denge vermiş ki kim bütün hücreleriyle isterse kâinat sahibi kapıları ona sonuna kadar açıyor.
Ben okuduğum tüm okulları dereceyle bitirdim.Benim arzum siyasal bilgilerdi. Neden biliyor musunuz, çünkü bir dönem bir kaymakam bana yardım etmişti. O zaman kaymakama sormuştum, kaymakam olmak için ne yapılır diye? O da Siyasal Bilgiler fakültesini bitirmen lazım demişti. Ondan sonra gönlümde yatan okul hep bu oldu. Amacım ise kaymakam olup, benim gibi muhtaç olanlara yardım etmekti. Ama imkanlarımız buna el vermedi, Siyasalı okuyamadım.
Kısa yoldan hayata atıldım, ilkokul öğretmeni oldum. On iki yıl sonra üniversite sınavlarına girdim kazandım. İki çocuğum olduğu halde dört yıl orada okudum, bir taraftan da milli eğitim bakanlığında bakan danışmanlığı yapıyordum. Diplomamı aldığımda oturup, ağladım.Çünkü imkansızlık nedeniyle Siyasalı okuyamamıştım.Ama lisans eğitimi bittikten sonra yüksek lisansımı Kamu yönetiminde yaptım. Allahım sen neler kadir değilsin ki… Ben lisans istiyordum, Rabbim yüksek lisans ve doktora nasip etti.
O yıllarda yılın öğretmeni de seçilmiştim ve yazılarım bir çok yarışmalarda ödüller alıyordu. Rabbim bütün bu güzellikleri bir hikmet için veriyordu, “sen de senin gibi olanların elinde tut” diye…
Şimdi elliye yakın kitabımız yayınlandı.Bunlar tamamen yaşınmış hayat gerçekleridir. Bir kısmı da eğitim kitaplarıdır. Ben kitaplarımı gözyaşlarıyla yazıyorum.Göz yaşlarıyla yazılan kitaplar da gözyaşlarıyla okunuyor.Bunun izin çok şükür kitaplarım satış rekorları kırıyor.
Her gün sayısız mektup ve mailler alıyorum.Okuyucularım başlarından geçenleri yazıp gönderiyor.Bu ibretli ve dram dolu hatıralar ise benim kitaplarımın konusunu oluşturuyor.Yani okuyucu kitaplarda kendisini buluyor.
Ben her ne kadar bir yazar olarak tanındım ise de, asıl görevim öğretmenliktir. Bütün öğrencilerimi manevi evladım olarak kabul ettim ve onlarla bir baba-evlat diyoloğu içindeyiz.
Bir baba çocuğunu tehlikede görürse nasıl gözüne uyku girmezse, ben de o öğrencilerimi bekleyen tehlikeleri düşündükçe bir şeyler yapma çabasıyla yazıyorum. Şu an bana Düzceli Mehmet isimli kitabımı yeniden yaz deseniz yazamam. O yazar Halit Ertuğrul’un eseri. O zamanı gelince kitabını yazıyor sonra kenara çekiliyor. Bana da onun yazdıklarını anlatmak düşüyor.
Hiçbir zaman bir kitap yazayım diye oturup düşünemedim. Bana ulaşan yürek bunkan ve acı dolu hayat öyküleri önce benim dünyamı alt-üst ediyor, sonra da onları gözyaşlarıyla kitaplaştırıyorum. Benim en ünlü kitaplarım olan, Kendini Arayan Adam, Düzceli Mehmet, Aysel, Cana, Son Umut gibi eserlerin birkaç günde yazıldı.Çünkü onlar kurgu değil ve benim hayal gücümü yansıtmıyor.Tamamen yaşanmış öykülerdir.
Soru[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]vliliğiniz nasıl oldu?
Cevap:İlkokul öğretmeniydim. Komşumun da hanımefendi bir kızı vardı. Evlenmeden önce onunla iki şeyi paylaştık.” Ben hem okuyacağım, hem de çaresiz insanlara imkanlarım ölçüsünde çare olmaya çalışacağım. Sana mükemmel bir hayat vaat edemem. Benimle birlikte bu gönül hizmetine varsanız, seninle bu mütevazzi hayat soframı paylaşırım.Yoksa seni hayal kırıklığına uğratmak istemem” dedim.
Eşim Rabbimin bana olan bir başka ihsanıdır.Bugün bir eğitimci ve bir yazar olarak bir yerlere geldiysek, bu eşimin çok büyük bir fedakarlığı ve desteğiyle olmuştur. Çünkü ben çalışmalarım dolayısıyla çok doluyum.Konferanslar, yazılar, eğitim görevimiz derken zaman çabuk tükeniyor. Sağ olsun bunun için eşim, çocuklarımıza hem anne oldu, hem baba oluyor ve bana zaman açıyor. Rabbim, Kim kendisi için bir şeyler yapıyorsa na sıkıntılarında yardım ediyor. Şükürler olsun Rabbime.
Soru:Yazar Halit Ertuğrul’un Kendini Arayan Adamı satış rekorları kıran, yayınevlerine cesaret veren bir kitaptı. Şu anda bir milyona yaklaşan baskıya doğru gidiyor. Sizce bir kitap nasıl olmalı?
Cevap: Kitap gündemi takip etmeli ve güncel problemlere yer vermeli…Kitap hayatın içinde olmalı ve kendini okutturacak bir dille yazılmalı…. Okuyucu kitabı eline aldığı zaman, kendini akıcılığına kaptırmalı ve kitap sahnelerde kendi hayatını görmeli… Ve kitap okuyuculara iyi bir rehber olmalı… Bir oturuşta da bitirilebilecek muhteva da bulunmalıdır.
Bütün öğrencilerine, bütün okuyucularıma selam ve dualarımı gönderiyorum.Yeni kitaplarda buluşmak üzere…. Halit Ertuğrul
Daha sonra Niğde Eğitim Enstitüsü ve Gazi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü, Eğitim Yönetimi ve Denetimi Anabilim Dalı’ndan mezun oldu.
Cumhuriyet Üniversitesi, Kamu Yönetimi, Yönetim Bilimleri Bölümü’nde YÜKSEK LİSANS; Sakarya Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü’nde de DOKTORA çalışmalarını tamamladı.
Yurdun çeşitli yerlerinde ilkokul öğretmenliği, okul müdürlüğü, Millî Eğitim Şube Müdürlüğü ve Millî Eğitim Müdürlüğü görevlerinde bulundu.
Millî Eğitim Bakanlığı merkez teşkilâtına geçerek, Kurul Uzmanı ve Bakan Danışmanı olarak çalıştı.
Akademik çalışmalarını tamamlayan Halit Ertuğrul, çeşitli üniversitelerde yöneticilik ve öğretim üyeliği yaptı.
Ayrıca yurtiçi ve yurtdışında çeşitli bilimsel ve kültürel faaliyetlere katıldı. Meslek hayatı boyunca, eğitim ve kültür alanında elliye yakın kitapları ve çok sayıda da makale ve yazıları yayınlandı.
Kitapları çok sayıda ödül aldı ve çeşitli dillere çevrildi.
Ayrıca, kitaplarının bazıları da, Milli Eğitim Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından tavsiye edildi.
Yayınlanan kitaplarından Kendini Arayan Adam, Düzceli Mehmet, Aysel, Selim ve Hande, Canan gibi bir çok eserleri baskı rekorları kırdı. Bundan dolayı da YILIN YAZARI seçildi.
Eğitimci – yazar Halit Ertuğrul, kitaplarının çok yoğun bir şekilde ilgi görmesi nedeniyle, hergün okuyucularından onlarca mektup, telefon, e-mail ve mesaj almaktadır.
Bugüne kadar yaptığı çalışmalardan dolayı, çok sayıda TAKDİRNAME alan yazarımız, ayrıca YILIN ÖĞRETMENİ de seçildi.
Eğitimci – yazar Halit Ertuğrul evli ve iki çocuk babasıdır.
BİR YAZARIN YÜREK BURKAN HİKAYESİ
Eğitimci-Yazar Dr.Halit Ertuğrul’un özel yaşamı konusunda bir Röportaj
Eğitimci-Yazar Dr.Halit Ertuğrul’u okuyucuları ilk önce Kendi Arayan Adam’la tanıdılar. Öyle ki yazarın bu kitabı yazıldığı günden bugüne kadar satış noktalarından hiç gündemden düşmedi. Yıllar geçtikçe daha çok sattı. Biz bugün olduğu gibi geçmişte de bir kitabın iki-üç yıl gündemde kalmasına aşinaydık.
Ancak yıllar geçtikçe bir kitabın daha da rağbet görür hâle gelmesine aşina değildik. Bu durum sıradan bir olay değildi. İşte Dr. Halit Ertuğrul böyle bir kitabın yazarıydı. Daha sonra yazdığı kitapları da aynı durumu korudular. Ve yazarın kitapları artık ekmek peynir gibi satılıyor. Çevrenizde onun kitaplarını hediye seti olarak kucağında taşıyanlara siz de rastlamışsınızdır. İşte kitapları milyonlar satan bir yazarı bu sayıda siz değerli okuyucularımız için konuk ettik.
Soru: Bize çocukluğunuzdan bahseder misiniz?
Cevap: Ben elli günlük bir bebekken babam bizi bırakıp gitmiş. Ben ve ağabeyimle rahmetli annem yapayalnız kalmışız. Dünyaya gözlerimi açtığımda rahmetli annemin gözyaşlarının hiç dinmediğini gördüm. Çocukluğum yokluk, imkansızlık ve çaresizlik içinde geçti. İlkokulu bitirdikten sonra okumak istedim, ama imkanlarımız olmadığı için üç yıl okuyamadım.Okuyamama benim için öyle bir ateşte ki, her gün içimi yakmaya devam ediyordu.Her gün Allah’a yalvarırdım, “ne olur Allah’ım bana bir okul nasip et”diye… Çünkü arkadaşlarım okula gitmişlerdi. Onların boyna kravatlı, ütülü pantolonlu ve bir şehir çocuğu olarak karşıma çıkmaları karşısında kahrolurdum, küçülürdüm ve onlardan kaçardım.Okuma hayalim, üç yıl sonra ağabeyimin yardımıyla gerçekleşmişti. O ilk okul gününü unutamam. Adeta okulun toprağını öpüyordum, duvarlarına sarılıyordum, çantamı mukaddes bir emanet gibi sımsıkı kucağıma basıp asla bırakmıyordum. Hele dersele ise, çalışmak bir yana sanki su gibi içmek istiyordum.Çünkü, biliyordum ki bu benim son şansımdı.Başarılı olmaktan başka bir şey düşünemezdim. O zaman çok iyi anladım ki, meğer çaresizlik en büyük bir güçmüş, kuvvetmiş ve çareymiş…
Rabbim lütfetti, büyük bir muadeleden sonra ilkokul öğretmeni oldum.Daha doğrusu kısa yoldan hayata atılmak gerekiyordu, onun için çok istediğim halde daha yüksek bir okula gidemedim.Gitsem bile imkansızlıklarımdan dolayı okumam mümkün olmayacaktı.
Benim için ilkokul öğretmenliği cumhurbaşkanlığı gibi bir şeydi. Çünkü mağdur bir köy çocuğu ve çobanlık yapan benim için, bu meslek ulaşılmaz bir yerdi. Ama bir şeyi çok iyi anlamıştım ki, Rabbim bir şeye önce acıktırıyor sonra veriyor. Çocukluğum hep özlemle geçti. Hep birilerinin elindeki çantaya, kaleme, giydiği elbiseye ve yediği şeylere özlem duydum.Çünkü ben onlardan mahrumdum. Arkadaşlarım defter alırdı, ben karalanmış defteri silerek kullanırdım.
Soru: Okuma aşkınız nereden geliyor?
Cevap: Bana okuma ufkunu annemin “oğlum oku, kendini kurtar. Çünkü seni ancak sen kurtarırsın.Başka çaremiz yoktur.Yoksa ömrün çobanlıkla geçer, gider” diye sürekli uyarması, içinde büyük bir okuma aşkı doğurdu.
Okul hayatım da zorluklar ve mücadelelerle geçti. Çok küçüktüm.Kendi ihtiyaçlarımı kendim kazanmak zorundaydım.Bunun için yazları sürekli çalışıyordum.Kışları ise, simit sattığım da oldu, ayakkabı boyacılığı yaptığımda… Biraz serpilince de amelelik yapmaya başlamıştım. Annem sürekli hastaydı ve bakıma muhtaçtı.Benim hayattaki tek desteğim, ağabeyimdi. Babam ise hiç arayıp, sormadı. Zaten babamı yıllar sonra tanımıştım. Hele o ilk karşılaşmamız. Nasıl unuturum o sahneyi…
Soru: Herkesin baba diye babasına sarıldığı günlerde siz baba diyemememin verdiği ızdırab içindeydiniz, bu durumu okuyucularımızla paylaşır mısınız?
Cevap: Onu hâlen yaşıyorum, yaşım elli ama baba hasretini hâlen çekiyorum. Baba bir ailede öyle bir şey ki baba desteği olmadan hep bir tarafınız eksik kalıyor.
Babam şu an yaşıyor. Görüşüyoruz ama içimdeki baba o değil, o baba açlığım değil. Küçüklüğümde hasret kaldığım babayı arıyorum ben. Bana şimdi milyon tane baba verseler, o küçücükken kucağını özlediğim babanın yerini asla dolduramaz.
Soru: Babanızda pişmanlık var mı?
Cevap[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]vlendikten sonra babam bizi ziyarete geldi. Hanım yemek hazırlamıştı. Babam o safra başında öylesine duygusallaştı ki, bir türlü eli yemeğe uzanamadı. O sahneyi hiç unutamam.
Soru: Geçmişte yaşadığınız bu acıların sizin şimdiki yaşantınız üzerinde nasıl bir etkisi var?
Cevap: Hiç şüphesiz… Bugüne kadar binlerce öğrencim oldu ve yüz binlerce de okuyucularım… Ama ben geldiğim yeri iyi biliyorum ve asla unutamam. Ben çobanlıktan geliyorum, çaresizlikten geliyorum… Okula, ekmeğe hasretinden geliyorum. Rabbim bana öyle makamlar nasip etti ki bunu rüyalarımda görsem inanamazdım. Hak etmediğim öyle yerlere geldim ki benim vazifem şimdi, önüme serilen bu nimetlere şükretmek ve benim gibi olanlara da yardımcı olmaktır.
Şimdi, benim hayatımı yaşayanlar için, kitaplar yazılmalı, konferanslar verilmeli onlara el uzatılmalı. Çalışmalı, çabalamalı. Çünkü ben hâlen bu imkânlar dünyasının değil, o yokluklar dünyasına aitim. Yeni bir araba alıp onu kullanmayı vicdanımda bir yere koyamıyorum. Ben hâlen o yoksulluk çeken öğrencilerle biriyim.
Soru: Hayatınızdaki sıkıntılı dönemlerde ümitsizliğe düşer miydiniz?
Cevap:Hayır asla, daima Cenab-ı Hakka sığınıp Ondan isteme yolunu tercih ederdim. Cenab-ı Hak istemeyi verirken öyle bir denge vermiş ki kim bütün hücreleriyle isterse kâinat sahibi kapıları ona sonuna kadar açıyor.
Ben okuduğum tüm okulları dereceyle bitirdim.Benim arzum siyasal bilgilerdi. Neden biliyor musunuz, çünkü bir dönem bir kaymakam bana yardım etmişti. O zaman kaymakama sormuştum, kaymakam olmak için ne yapılır diye? O da Siyasal Bilgiler fakültesini bitirmen lazım demişti. Ondan sonra gönlümde yatan okul hep bu oldu. Amacım ise kaymakam olup, benim gibi muhtaç olanlara yardım etmekti. Ama imkanlarımız buna el vermedi, Siyasalı okuyamadım.
Kısa yoldan hayata atıldım, ilkokul öğretmeni oldum. On iki yıl sonra üniversite sınavlarına girdim kazandım. İki çocuğum olduğu halde dört yıl orada okudum, bir taraftan da milli eğitim bakanlığında bakan danışmanlığı yapıyordum. Diplomamı aldığımda oturup, ağladım.Çünkü imkansızlık nedeniyle Siyasalı okuyamamıştım.Ama lisans eğitimi bittikten sonra yüksek lisansımı Kamu yönetiminde yaptım. Allahım sen neler kadir değilsin ki… Ben lisans istiyordum, Rabbim yüksek lisans ve doktora nasip etti.
O yıllarda yılın öğretmeni de seçilmiştim ve yazılarım bir çok yarışmalarda ödüller alıyordu. Rabbim bütün bu güzellikleri bir hikmet için veriyordu, “sen de senin gibi olanların elinde tut” diye…
Şimdi elliye yakın kitabımız yayınlandı.Bunlar tamamen yaşınmış hayat gerçekleridir. Bir kısmı da eğitim kitaplarıdır. Ben kitaplarımı gözyaşlarıyla yazıyorum.Göz yaşlarıyla yazılan kitaplar da gözyaşlarıyla okunuyor.Bunun izin çok şükür kitaplarım satış rekorları kırıyor.
Her gün sayısız mektup ve mailler alıyorum.Okuyucularım başlarından geçenleri yazıp gönderiyor.Bu ibretli ve dram dolu hatıralar ise benim kitaplarımın konusunu oluşturuyor.Yani okuyucu kitaplarda kendisini buluyor.
Ben her ne kadar bir yazar olarak tanındım ise de, asıl görevim öğretmenliktir. Bütün öğrencilerimi manevi evladım olarak kabul ettim ve onlarla bir baba-evlat diyoloğu içindeyiz.
Bir baba çocuğunu tehlikede görürse nasıl gözüne uyku girmezse, ben de o öğrencilerimi bekleyen tehlikeleri düşündükçe bir şeyler yapma çabasıyla yazıyorum. Şu an bana Düzceli Mehmet isimli kitabımı yeniden yaz deseniz yazamam. O yazar Halit Ertuğrul’un eseri. O zamanı gelince kitabını yazıyor sonra kenara çekiliyor. Bana da onun yazdıklarını anlatmak düşüyor.
Hiçbir zaman bir kitap yazayım diye oturup düşünemedim. Bana ulaşan yürek bunkan ve acı dolu hayat öyküleri önce benim dünyamı alt-üst ediyor, sonra da onları gözyaşlarıyla kitaplaştırıyorum. Benim en ünlü kitaplarım olan, Kendini Arayan Adam, Düzceli Mehmet, Aysel, Cana, Son Umut gibi eserlerin birkaç günde yazıldı.Çünkü onlar kurgu değil ve benim hayal gücümü yansıtmıyor.Tamamen yaşanmış öykülerdir.
Soru[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]vliliğiniz nasıl oldu?
Cevap:İlkokul öğretmeniydim. Komşumun da hanımefendi bir kızı vardı. Evlenmeden önce onunla iki şeyi paylaştık.” Ben hem okuyacağım, hem de çaresiz insanlara imkanlarım ölçüsünde çare olmaya çalışacağım. Sana mükemmel bir hayat vaat edemem. Benimle birlikte bu gönül hizmetine varsanız, seninle bu mütevazzi hayat soframı paylaşırım.Yoksa seni hayal kırıklığına uğratmak istemem” dedim.
Eşim Rabbimin bana olan bir başka ihsanıdır.Bugün bir eğitimci ve bir yazar olarak bir yerlere geldiysek, bu eşimin çok büyük bir fedakarlığı ve desteğiyle olmuştur. Çünkü ben çalışmalarım dolayısıyla çok doluyum.Konferanslar, yazılar, eğitim görevimiz derken zaman çabuk tükeniyor. Sağ olsun bunun için eşim, çocuklarımıza hem anne oldu, hem baba oluyor ve bana zaman açıyor. Rabbim, Kim kendisi için bir şeyler yapıyorsa na sıkıntılarında yardım ediyor. Şükürler olsun Rabbime.
Soru:Yazar Halit Ertuğrul’un Kendini Arayan Adamı satış rekorları kıran, yayınevlerine cesaret veren bir kitaptı. Şu anda bir milyona yaklaşan baskıya doğru gidiyor. Sizce bir kitap nasıl olmalı?
Cevap: Kitap gündemi takip etmeli ve güncel problemlere yer vermeli…Kitap hayatın içinde olmalı ve kendini okutturacak bir dille yazılmalı…. Okuyucu kitabı eline aldığı zaman, kendini akıcılığına kaptırmalı ve kitap sahnelerde kendi hayatını görmeli… Ve kitap okuyuculara iyi bir rehber olmalı… Bir oturuşta da bitirilebilecek muhteva da bulunmalıdır.
Bütün öğrencilerine, bütün okuyucularıma selam ve dualarımı gönderiyorum.Yeni kitaplarda buluşmak üzere…. Halit Ertuğrul
Salı Tem. 19, 2011 2:24 pm tarafından glewci
» Xara3d5 3 boyutlu yazi yazma programi (dj isimleri yazmak icin şahane)
C.tesi Nis. 16, 2011 10:24 am tarafından erhan2188
» Hareketli Avatar Yapımı
C.tesi Mart 12, 2011 9:47 pm tarafından (fog)'(x)
» Sjsro 11d'li Media.pk2...!!
C.tesi Mart 12, 2011 1:26 pm tarafından womekan
» Pet (Horse, Wolf, Kervan vs.) Auto Pot.
Salı Şub. 15, 2011 5:11 pm tarafından wiar01
» Silkroad'ı 3D Oynayın! Bir İlk :)
Perş. Şub. 03, 2011 4:38 pm tarafından Fleyd
» Kangurularla Apaçi
Perş. Şub. 03, 2011 3:35 pm tarafından (fog)'(x)
» EiffeL Kulesi Önünde Apaçi :)
Perş. Şub. 03, 2011 3:33 pm tarafından (fog)'(x)
» Apaçi Marşı- Bağlama&Gitar
Perş. Şub. 03, 2011 3:27 pm tarafından (fog)'(x)
» Apaçi Müziği - Gitar Versiyon
Perş. Şub. 03, 2011 3:21 pm tarafından (fog)'(x)