Hadisi şerif
Ebu Hureyre radıyallahu anhudan
rivayet edildiğine göre;
Resulullah sallallahu aleyhi vesellem;
“Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:” dedi:
“Her kim (ihlâs ile bana
kulluk eden) bir dostuma düşmanlık ederse ben de ona karşı harp ilan
ederim. Kulum kendisine farz kaldığım şeylerden, bence daha sevimli
herhangi bir şeyle bana yakınlık kazanamaz. Kulum bana (farzlara
ilâveten işlediği) nafile ibadetlerle durmadan yaklaşır, nihayet ben onu
severim. Kulumu sevince de (adeta) ben onun işiten kulağı, gören gözü,
tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Benden her ne isterse onu mutlaka
veririm, bana sığınırsa onu korurum.”
Kaynak: Buhari, Rikak
38.
Hadisin önemi
Allahu Teâlâ, dostlarını
sevgi ve himayesine almıştır. Onlara herhangi birinin bir kötülük
yapmasından da onları korur. Bu hadisi kutsî, dünya ve ahirette,
Allah’ın dost ve sevgililerinin kimler olduğunu beyan etmektedir. Bunun
için bu hadisi kutsî Allah dostlarını anlatmakta çok önemli sayılmıştır.
Tuhî bu hadis için şöyle demiştir: “Bu hadisi kutsî, Allah
yoluna girip Allah’ın marifet ve muhabbetine ulaşmada asıldır. Aynı
zamanda iman gibi kalbî farzların, İslam gibi bedenî farzların ve her
ikisinin birleşiminden meydana gelen ihsan, ahlak ve tasavvufta, bu
hadisi kutsî esas alınır. Zaten Cibril Hadisi’nde de bu konu izah
edilmiştir. İhsan tabiri, Allah yolunda manevi yürüyüş yapan saliklerin;
zühd hayatı, ihlâs, samimiyet ve her an Allah’ın murakabe ve gözetimi
altında oldukları mülahazası gibi makamları ihtiva ve ifade etmektedir.”
Açıklamalar
Yalnızca
Allah’a güvenen, O’nu dost edinen, o nedenle dünyevi herhangi
beklentileri olmayan, bütün varlığıyla Allah’a yönelmiş, her hal ve
davranışlarında Allah’ın Resulünün sünnetini benimsemiş kişilere “velî”
denir. Veli, salih kişi demektir.
Sürekli Allah ile olduğunun
şuuruyla hareket eden ve amel yapan kimse anlamına da gelir. “Evliya” da
“veliler” anlamına gelir ki, “veli”nin çoğuludur.
Böyle bir
kişiye bu iyi halinden, ibadet ehli oluşundan, iyi Müslümanlığından
dolayı düşmanlık etmek, onun, inanıp gereğince yaşadığı esaslara ve
onları koyan Allah’a düşmanlık etmek demektir.
Allah Teâlâ,
kendi dostlarına düşmanlık edenlere harp ilan edeceğini bildirmektedir.
Bundan dolayı, mücahedeyi hayat tarzı olarak benimsemiş insanlara, bu
hallerinden dolayı düşmanlık etmek, Allah Teâlâ’nın düşmanlığını
karşısında bulmaktır. Böyle bir durumda kimin muvaffak olacağı bellidir.
Faiz
yiyenler de…
Allahu Zülcelâl, Kuran-ı Kerîm’de sadece faiz
yiyenlere harp ilân edeceğini bildirmiştir. (Bakara; 279) Bu hadisi
kutside de dostlarından herhangi birine düşmanlık edenlere karşı harp
açacağını duyurmaktadır. Bu, her iki fiilin son derece büyük bir günah
olduğunu göstermesi açısından çok önemlidir.
Faiz yemekle, Allah
dostlarına düşman olmak dışında, işleyene Allah Teâlâ’nın harp ilan
ettiği başkaca bir günah yoktur. O halde her iki konuda da çok dikkatli
olmak gerekmektedir. Zira Allah ile harbe kalkışanın, asla iflah
olmayacağı bellidir.
Önce farzlar…
Allah’a yakın
olmanın Allah katında en makbul yolu, Allah’ın emrettiği farzları yerine
getirmektir. Kul, yapmakta olduğu farzlara ilave olarak yapacağı
nafilelerle Allah’a yakınlıkta mesafe alabilir. Ancak farzları ihmal
edip nafilelerle meşgul olmak, insanı kesinlikle böyle mutlu bir sonuca
götürmez.
Önce farzları, sonra da nafileleri işlemeye devam eden
Müslüman, sürekli mücahede içinde olan insan demektir. Bu ısrar ve
devamlılık neticede, Allah Teâlâ’nın rıza ve sevgisini kazandırır. Allah
Teâlâ bir kulunu sevince de artık o kul, en büyük ve yegâne desteği
elde eder.
Onun her işi düzgün olur. Tüm organları, görevlerini
isabetle yerine getirir. Allah’ın yardımı ve hidayeti her işinde
görülür. İstekleri yerine getirilir. Korunmayı dilerse tehlikenin boyutu
ne olursa olsun, Allah Teâlâ onu korur. Çünkü seven, sevdiğini
yardımsız bırakmaz.
Rivayet edildiğine göre Ömer b. Hattab
radıyallahu anhu şöyle demiştir: “Amellerin en üstün olanı, Allah’ın
farzlarını yerine getirmek, haramlardan sakınmak ve Allah katında
niyetinde sadık ve samimi olmaktır.”
Kulu Allah’a yaklaştıracak
bedenî ibadetlerin en büyüğüne gelince hiç şüphesiz ki bu namazdır.
Çünkü Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “Hayır! Ona uyma! Allah’a secde et
(ve yalnızca O’na) yaklaş!” (Alâk; 19)
Peygamberimiz; “Kulun
Allah’a (manen) en yakın olduğu an secde halidir.” buyurmuştur. Devlet
başkanlarının halkını adaletle yönetmesi, aile reisinin de aile fertleri
arasında adil davranması, kulu Allah’a yaklaştıran farzlardandır.
Bu
hadisi kutsîde, Allah’ın kulunu sevdiğine işaret sayılan birkaç husus
sıralanmaktadır. Öncelikle bir kulun farz olan görevlerine ek olarak,
nafile ibadetlerle Allah’a yakınlık kazandığı ve sonunda Allah’ın
sevgisine ulaştığı belirtilmektedir. Demek ki, farz ve nafilelerde
devamlılık göstermek, Allah’ın sevgisini kazanmaya vesile olmaktadır.
Allah
Dostları kimlerdir?
Veliler, Allah’a samimiyetle itaat eden
seçkin kullardır. Allahu Teâlâ Kuranı Kerim’de, bunları iman ve takva
sıfatıyla beyan etmiş ve şöyle buyurmuştur: “Bilesiniz ki, Allah’ın
dostlarına korku yoktur; onlar üzülmeyecekler de. Onlar iman edip de
takvaya ermiş olanlardır.” (Yunus; 62-63)
Ayeti kerimede de beyan
edildiğine göre, Allah dostluğu için birinci esas iman, ikinci esas da
takvadır.
Bu durum, insanların Allah’ın dostluğuna girip o
dostluğun güvencesinde emin ve mutlu yaşamaları için insanlara geniş bir
kapı açmaktadır. Artık insanlar bu kapıdan girecek, ihlâs ve itaat
derecelerinde ilerleyip bu ümmetin hayırda öncü olanlarının makamına
ulaşacaklardır.
Allah’a dostlukta en yüksek dereceye sahip
olanlar peygamberlerdir. Bunlar her türlü günah ve hatadan korunmuş,
masum ve Allah tarafından mucizelerle teyit edilmiş insanlardır.
Peygamberlerden
sonra Allah’a dostlukta en yüksek olanlar Allah Resulünün Ashabıdır.
Onlar, Kur an ve Sünnet’le amel ederek bu dereceyi elde etmişlerdir.
Onlardan sonraki tüm asırlardan günümüze kadar, Allah ile dostluk
kuranlar, hep Kur an ve Sünnetle amel ederek bunu elde etmişlerdir.
Çünkü
iman ve takva olmaksızın ve özellikle Peygamberimiz sallallahu aleyhi
veselleme tabi olmadan, onun çizmiş olduğu yoldan yürümeden, bütün söz
ve işlerinde peygambere uymadan Allah ile dostluk kurmak, muhakkik
ulemanın beyanına göre asla mümkün değildir.
Günahları terk
farzdır
Allah Teâlâ kullara günahlarını terk etmelerini farz
kılmış, yasak sınırlarını aşıp masiyet işleyenleri hem dünyada hem de
ahirette cezalandıracağını haber vermiştir.
Bu manada masiyetleri
(günah ve isyanları) terk etmek hadisi kutsîdeki “kulum kendisine farz
kıldığım şeylerden, bence daha sevimli herhangi bir şeyle bana yakınlık
kazanamaz.” sözünün kapsamına girmektedir.
Peygamberimiz şöyle
buyurmuştur: “Size herhangi bir şeyi emrettiğimde, onu gücünüz yettiği
ölçüde yerine getiriniz. Size bir şey yasakladığım zaman da kesinlikle
ona yaklaşmayınız.”
İbn Recep bu hadisi kutsînin açıklamasında,
“Bütün masiyetler, Allah ile savaşmaktır” demektedir.
Hasan b.
Âdem’inde; “Ey insan! Senin Allah ile savaşmaya gücün yeter mi? Çünkü
Allah’a asi olan, Allah ile savaş yapıyor demektir.” dediği
nakledilmiştir. Ancak günah ne kadar büyük ve çirkin olursa savaş da o
nispette şiddetli olur. Bunun için Allah Teâlâ faiz yiyen ve yol
kesenleri, Allah ve Resulü ile savaş yapanlar olarak nitelendirmiştir.
Çünkü bunların kullara zulümleri, yeryüzündeki fitne ve fesatları pek
büyüktür.
Nafilelerle Allah’a yaklaşmak
Allah
katında bu yakınlık ve sevgi, ancak farzları eda etmek, nafile
ibadetlere devam etmek, haram ve yasaklardan sakınmakla mümkündür. Bu da
kula, Allah’ın sevgisini kazandırır. Allah bir kulu sevince onu salih
amel, zikir ve ibadetle meşgul eder. Sonuçta kul, Allah’a yakınlık
kazanıp Allah katında manevî bir paye elde eder.
Nafile
ibadetler arasında kulu Allah’a yaklaştıran en büyük sebeplerden biri de
manasını düşünüp anlayarak çok çok Kur’an okumak ve dinlemektir.
Tirmizî’nin
Ebu Umame’den rivayet ettiğine göre Peygamberimiz sallallahu aleyhi
vesellem şöyle buyuruyor: “Kul Kur’an okumak gibi başka hiçbir şeyle
Allah’a yaklaşamaz.” Sevenlere göre sevgilinin sözünden daha tatlı
hiçbir şey olamaz. Sevgilinin sözü, onların kalplerinin lezzeti ve en
büyük arzularıdır.
İbn Mesut şöyle demiştir: “Kuran’ı seven,
Allah ve Resulünü de sevmiştir. Allah’ı çokça zikretmek de nafile
ibadetlerin en büyüklerindendir.” Allah Tealâ şöyle buyuruyor: “Öyleyse
siz beni (ibadetle) anın ki ben de sizi anayım.” (Bakara;152)
Allah
dostunda Muhabbetullah
Allah dostunun, Allah’ın sevgisine
mazhar olmasının eseri, hadisi kutsîdeki “Ben kulumu sevince (adeta)
onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum.”
ifadelerinde anlatılmaktadır. Bu hadisin bazı rivayetlerinde “Ben onun
düşünen kalbi ve konuşan dili olurum.” İfadelerine de yer verilmiştir.
İbn
Recep bu ifadelerden maksadın ne olduğunu şu şekilde açıklamaktadır:
“Farz ve nafile ibadetlerle Allah’a yaklaşmaya çalışanı, Allah kendisine
yaklaştırır. Ve onu iman derecesinden ihsan derecesine yükseltir. Artık
bu insan kalp huzuru içinde, sanki Allah’ı görüyor gibi tam bir
murakabe ile Allah’a ibadet eder. Kalbi, Allah’ın marifet, muhabbet,
azamet ve heybeti ile dolu, Allah ile sıcak dostluk kurarak, ona âşık
olur.
Nihayet kulun kalbindeki bu derin marifet ve basiret, gönül
gözüyle kendisi tarafından da müşahede edilir. Kalp Allah’ın azameti
ile dolunca, bu durum kalpten Allah’tan başkasını siler götürür. Kalpte,
kulun nefsi arzularını düşünmek gibi bir şey kalmaz.
Bu kul,
Mevla’nın istek ve iradesinden başka bir şey istemez. Artık bu kul,
sadece Allahu Zülcelal’in zikrini konuşur, onun emri ile hareket eder,
konuşmasında, dinlemesinde, bakmasında ve tutmasında hep Allah ile
beraberdir. İşte hadisi kutsî’deki “Ben onun işiten kulağı, gören gözü
olurum” gibi ifadelerinden maksat budur.
Yani bundan, Allah’ın
varlıklara hulul edip girmesi yahut onlarla birleşmesi gibi manalar kast
etmek doğru değildir.
Şevkânî şöyle demiştir: “Hadisi kutsîdeki bu
ifadelerden maksat, bu uzuvlara Allah’ın nurunun ulaşıp hidayet
yollarını göstermesi ve bunlardan masiyet ve günah bulutlarını bertaraf
etmesidir.”
Allah’ın dostuna düşmanlık!
Veli bir
kul, kendi tedbir ve planlarını bir yana bırakarak, tamamen Allah’a
teslim olmuş, kendi nefsi için intikam almayıp işi Allah’ın takdirine
bırakmıştır.
Dünyada, Allah dostu veli bir kula eziyet eden
hiçbir insan için bu kişinin malına, canına yahut evladına bela gelmedi
diye, Allah’ın intikamından kurtulmuş olacağına hüküm vermemelidir.
Çünkü bela, buna benzer daha başka konularda da gelebilir.
Mesela
din konusunda bir musibet gelebilir ve Allah korusun, bir veliye eziyet
etmek, o kişinin ahirete imansız gitmesine sebep olabilir. Allahu
Zülcelâl, hepimizi böyle bir duruma düşmekten muhafaza eylesin. (Âmin)
Not:
Bu yazının hazırlanmasında, İmam Nevevî Hazretlerinin “Hadislerle
İslam” isimli eserinden faydalanılmıştır.
DERVİŞ ENES KIR
Gülistan
Dergisinden alıntıdır.
[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Ebu Hureyre radıyallahu anhudan
rivayet edildiğine göre;
Resulullah sallallahu aleyhi vesellem;
“Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:” dedi:
“Her kim (ihlâs ile bana
kulluk eden) bir dostuma düşmanlık ederse ben de ona karşı harp ilan
ederim. Kulum kendisine farz kaldığım şeylerden, bence daha sevimli
herhangi bir şeyle bana yakınlık kazanamaz. Kulum bana (farzlara
ilâveten işlediği) nafile ibadetlerle durmadan yaklaşır, nihayet ben onu
severim. Kulumu sevince de (adeta) ben onun işiten kulağı, gören gözü,
tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Benden her ne isterse onu mutlaka
veririm, bana sığınırsa onu korurum.”
Kaynak: Buhari, Rikak
38.
Hadisin önemi
Allahu Teâlâ, dostlarını
sevgi ve himayesine almıştır. Onlara herhangi birinin bir kötülük
yapmasından da onları korur. Bu hadisi kutsî, dünya ve ahirette,
Allah’ın dost ve sevgililerinin kimler olduğunu beyan etmektedir. Bunun
için bu hadisi kutsî Allah dostlarını anlatmakta çok önemli sayılmıştır.
Tuhî bu hadis için şöyle demiştir: “Bu hadisi kutsî, Allah
yoluna girip Allah’ın marifet ve muhabbetine ulaşmada asıldır. Aynı
zamanda iman gibi kalbî farzların, İslam gibi bedenî farzların ve her
ikisinin birleşiminden meydana gelen ihsan, ahlak ve tasavvufta, bu
hadisi kutsî esas alınır. Zaten Cibril Hadisi’nde de bu konu izah
edilmiştir. İhsan tabiri, Allah yolunda manevi yürüyüş yapan saliklerin;
zühd hayatı, ihlâs, samimiyet ve her an Allah’ın murakabe ve gözetimi
altında oldukları mülahazası gibi makamları ihtiva ve ifade etmektedir.”
Açıklamalar
Yalnızca
Allah’a güvenen, O’nu dost edinen, o nedenle dünyevi herhangi
beklentileri olmayan, bütün varlığıyla Allah’a yönelmiş, her hal ve
davranışlarında Allah’ın Resulünün sünnetini benimsemiş kişilere “velî”
denir. Veli, salih kişi demektir.
Sürekli Allah ile olduğunun
şuuruyla hareket eden ve amel yapan kimse anlamına da gelir. “Evliya” da
“veliler” anlamına gelir ki, “veli”nin çoğuludur.
Böyle bir
kişiye bu iyi halinden, ibadet ehli oluşundan, iyi Müslümanlığından
dolayı düşmanlık etmek, onun, inanıp gereğince yaşadığı esaslara ve
onları koyan Allah’a düşmanlık etmek demektir.
Allah Teâlâ,
kendi dostlarına düşmanlık edenlere harp ilan edeceğini bildirmektedir.
Bundan dolayı, mücahedeyi hayat tarzı olarak benimsemiş insanlara, bu
hallerinden dolayı düşmanlık etmek, Allah Teâlâ’nın düşmanlığını
karşısında bulmaktır. Böyle bir durumda kimin muvaffak olacağı bellidir.
Faiz
yiyenler de…
Allahu Zülcelâl, Kuran-ı Kerîm’de sadece faiz
yiyenlere harp ilân edeceğini bildirmiştir. (Bakara; 279) Bu hadisi
kutside de dostlarından herhangi birine düşmanlık edenlere karşı harp
açacağını duyurmaktadır. Bu, her iki fiilin son derece büyük bir günah
olduğunu göstermesi açısından çok önemlidir.
Faiz yemekle, Allah
dostlarına düşman olmak dışında, işleyene Allah Teâlâ’nın harp ilan
ettiği başkaca bir günah yoktur. O halde her iki konuda da çok dikkatli
olmak gerekmektedir. Zira Allah ile harbe kalkışanın, asla iflah
olmayacağı bellidir.
Önce farzlar…
Allah’a yakın
olmanın Allah katında en makbul yolu, Allah’ın emrettiği farzları yerine
getirmektir. Kul, yapmakta olduğu farzlara ilave olarak yapacağı
nafilelerle Allah’a yakınlıkta mesafe alabilir. Ancak farzları ihmal
edip nafilelerle meşgul olmak, insanı kesinlikle böyle mutlu bir sonuca
götürmez.
Önce farzları, sonra da nafileleri işlemeye devam eden
Müslüman, sürekli mücahede içinde olan insan demektir. Bu ısrar ve
devamlılık neticede, Allah Teâlâ’nın rıza ve sevgisini kazandırır. Allah
Teâlâ bir kulunu sevince de artık o kul, en büyük ve yegâne desteği
elde eder.
Onun her işi düzgün olur. Tüm organları, görevlerini
isabetle yerine getirir. Allah’ın yardımı ve hidayeti her işinde
görülür. İstekleri yerine getirilir. Korunmayı dilerse tehlikenin boyutu
ne olursa olsun, Allah Teâlâ onu korur. Çünkü seven, sevdiğini
yardımsız bırakmaz.
Rivayet edildiğine göre Ömer b. Hattab
radıyallahu anhu şöyle demiştir: “Amellerin en üstün olanı, Allah’ın
farzlarını yerine getirmek, haramlardan sakınmak ve Allah katında
niyetinde sadık ve samimi olmaktır.”
Kulu Allah’a yaklaştıracak
bedenî ibadetlerin en büyüğüne gelince hiç şüphesiz ki bu namazdır.
Çünkü Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “Hayır! Ona uyma! Allah’a secde et
(ve yalnızca O’na) yaklaş!” (Alâk; 19)
Peygamberimiz; “Kulun
Allah’a (manen) en yakın olduğu an secde halidir.” buyurmuştur. Devlet
başkanlarının halkını adaletle yönetmesi, aile reisinin de aile fertleri
arasında adil davranması, kulu Allah’a yaklaştıran farzlardandır.
Bu
hadisi kutsîde, Allah’ın kulunu sevdiğine işaret sayılan birkaç husus
sıralanmaktadır. Öncelikle bir kulun farz olan görevlerine ek olarak,
nafile ibadetlerle Allah’a yakınlık kazandığı ve sonunda Allah’ın
sevgisine ulaştığı belirtilmektedir. Demek ki, farz ve nafilelerde
devamlılık göstermek, Allah’ın sevgisini kazanmaya vesile olmaktadır.
Allah
Dostları kimlerdir?
Veliler, Allah’a samimiyetle itaat eden
seçkin kullardır. Allahu Teâlâ Kuranı Kerim’de, bunları iman ve takva
sıfatıyla beyan etmiş ve şöyle buyurmuştur: “Bilesiniz ki, Allah’ın
dostlarına korku yoktur; onlar üzülmeyecekler de. Onlar iman edip de
takvaya ermiş olanlardır.” (Yunus; 62-63)
Ayeti kerimede de beyan
edildiğine göre, Allah dostluğu için birinci esas iman, ikinci esas da
takvadır.
Bu durum, insanların Allah’ın dostluğuna girip o
dostluğun güvencesinde emin ve mutlu yaşamaları için insanlara geniş bir
kapı açmaktadır. Artık insanlar bu kapıdan girecek, ihlâs ve itaat
derecelerinde ilerleyip bu ümmetin hayırda öncü olanlarının makamına
ulaşacaklardır.
Allah’a dostlukta en yüksek dereceye sahip
olanlar peygamberlerdir. Bunlar her türlü günah ve hatadan korunmuş,
masum ve Allah tarafından mucizelerle teyit edilmiş insanlardır.
Peygamberlerden
sonra Allah’a dostlukta en yüksek olanlar Allah Resulünün Ashabıdır.
Onlar, Kur an ve Sünnet’le amel ederek bu dereceyi elde etmişlerdir.
Onlardan sonraki tüm asırlardan günümüze kadar, Allah ile dostluk
kuranlar, hep Kur an ve Sünnetle amel ederek bunu elde etmişlerdir.
Çünkü
iman ve takva olmaksızın ve özellikle Peygamberimiz sallallahu aleyhi
veselleme tabi olmadan, onun çizmiş olduğu yoldan yürümeden, bütün söz
ve işlerinde peygambere uymadan Allah ile dostluk kurmak, muhakkik
ulemanın beyanına göre asla mümkün değildir.
Günahları terk
farzdır
Allah Teâlâ kullara günahlarını terk etmelerini farz
kılmış, yasak sınırlarını aşıp masiyet işleyenleri hem dünyada hem de
ahirette cezalandıracağını haber vermiştir.
Bu manada masiyetleri
(günah ve isyanları) terk etmek hadisi kutsîdeki “kulum kendisine farz
kıldığım şeylerden, bence daha sevimli herhangi bir şeyle bana yakınlık
kazanamaz.” sözünün kapsamına girmektedir.
Peygamberimiz şöyle
buyurmuştur: “Size herhangi bir şeyi emrettiğimde, onu gücünüz yettiği
ölçüde yerine getiriniz. Size bir şey yasakladığım zaman da kesinlikle
ona yaklaşmayınız.”
İbn Recep bu hadisi kutsînin açıklamasında,
“Bütün masiyetler, Allah ile savaşmaktır” demektedir.
Hasan b.
Âdem’inde; “Ey insan! Senin Allah ile savaşmaya gücün yeter mi? Çünkü
Allah’a asi olan, Allah ile savaş yapıyor demektir.” dediği
nakledilmiştir. Ancak günah ne kadar büyük ve çirkin olursa savaş da o
nispette şiddetli olur. Bunun için Allah Teâlâ faiz yiyen ve yol
kesenleri, Allah ve Resulü ile savaş yapanlar olarak nitelendirmiştir.
Çünkü bunların kullara zulümleri, yeryüzündeki fitne ve fesatları pek
büyüktür.
Nafilelerle Allah’a yaklaşmak
Allah
katında bu yakınlık ve sevgi, ancak farzları eda etmek, nafile
ibadetlere devam etmek, haram ve yasaklardan sakınmakla mümkündür. Bu da
kula, Allah’ın sevgisini kazandırır. Allah bir kulu sevince onu salih
amel, zikir ve ibadetle meşgul eder. Sonuçta kul, Allah’a yakınlık
kazanıp Allah katında manevî bir paye elde eder.
Nafile
ibadetler arasında kulu Allah’a yaklaştıran en büyük sebeplerden biri de
manasını düşünüp anlayarak çok çok Kur’an okumak ve dinlemektir.
Tirmizî’nin
Ebu Umame’den rivayet ettiğine göre Peygamberimiz sallallahu aleyhi
vesellem şöyle buyuruyor: “Kul Kur’an okumak gibi başka hiçbir şeyle
Allah’a yaklaşamaz.” Sevenlere göre sevgilinin sözünden daha tatlı
hiçbir şey olamaz. Sevgilinin sözü, onların kalplerinin lezzeti ve en
büyük arzularıdır.
İbn Mesut şöyle demiştir: “Kuran’ı seven,
Allah ve Resulünü de sevmiştir. Allah’ı çokça zikretmek de nafile
ibadetlerin en büyüklerindendir.” Allah Tealâ şöyle buyuruyor: “Öyleyse
siz beni (ibadetle) anın ki ben de sizi anayım.” (Bakara;152)
Allah
dostunda Muhabbetullah
Allah dostunun, Allah’ın sevgisine
mazhar olmasının eseri, hadisi kutsîdeki “Ben kulumu sevince (adeta)
onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum.”
ifadelerinde anlatılmaktadır. Bu hadisin bazı rivayetlerinde “Ben onun
düşünen kalbi ve konuşan dili olurum.” İfadelerine de yer verilmiştir.
İbn
Recep bu ifadelerden maksadın ne olduğunu şu şekilde açıklamaktadır:
“Farz ve nafile ibadetlerle Allah’a yaklaşmaya çalışanı, Allah kendisine
yaklaştırır. Ve onu iman derecesinden ihsan derecesine yükseltir. Artık
bu insan kalp huzuru içinde, sanki Allah’ı görüyor gibi tam bir
murakabe ile Allah’a ibadet eder. Kalbi, Allah’ın marifet, muhabbet,
azamet ve heybeti ile dolu, Allah ile sıcak dostluk kurarak, ona âşık
olur.
Nihayet kulun kalbindeki bu derin marifet ve basiret, gönül
gözüyle kendisi tarafından da müşahede edilir. Kalp Allah’ın azameti
ile dolunca, bu durum kalpten Allah’tan başkasını siler götürür. Kalpte,
kulun nefsi arzularını düşünmek gibi bir şey kalmaz.
Bu kul,
Mevla’nın istek ve iradesinden başka bir şey istemez. Artık bu kul,
sadece Allahu Zülcelal’in zikrini konuşur, onun emri ile hareket eder,
konuşmasında, dinlemesinde, bakmasında ve tutmasında hep Allah ile
beraberdir. İşte hadisi kutsî’deki “Ben onun işiten kulağı, gören gözü
olurum” gibi ifadelerinden maksat budur.
Yani bundan, Allah’ın
varlıklara hulul edip girmesi yahut onlarla birleşmesi gibi manalar kast
etmek doğru değildir.
Şevkânî şöyle demiştir: “Hadisi kutsîdeki bu
ifadelerden maksat, bu uzuvlara Allah’ın nurunun ulaşıp hidayet
yollarını göstermesi ve bunlardan masiyet ve günah bulutlarını bertaraf
etmesidir.”
Allah’ın dostuna düşmanlık!
Veli bir
kul, kendi tedbir ve planlarını bir yana bırakarak, tamamen Allah’a
teslim olmuş, kendi nefsi için intikam almayıp işi Allah’ın takdirine
bırakmıştır.
Dünyada, Allah dostu veli bir kula eziyet eden
hiçbir insan için bu kişinin malına, canına yahut evladına bela gelmedi
diye, Allah’ın intikamından kurtulmuş olacağına hüküm vermemelidir.
Çünkü bela, buna benzer daha başka konularda da gelebilir.
Mesela
din konusunda bir musibet gelebilir ve Allah korusun, bir veliye eziyet
etmek, o kişinin ahirete imansız gitmesine sebep olabilir. Allahu
Zülcelâl, hepimizi böyle bir duruma düşmekten muhafaza eylesin. (Âmin)
Not:
Bu yazının hazırlanmasında, İmam Nevevî Hazretlerinin “Hadislerle
İslam” isimli eserinden faydalanılmıştır.
DERVİŞ ENES KIR
Gülistan
Dergisinden alıntıdır.
[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Salı Tem. 19, 2011 2:24 pm tarafından glewci
» Xara3d5 3 boyutlu yazi yazma programi (dj isimleri yazmak icin şahane)
C.tesi Nis. 16, 2011 10:24 am tarafından erhan2188
» Hareketli Avatar Yapımı
C.tesi Mart 12, 2011 9:47 pm tarafından (fog)'(x)
» Sjsro 11d'li Media.pk2...!!
C.tesi Mart 12, 2011 1:26 pm tarafından womekan
» Pet (Horse, Wolf, Kervan vs.) Auto Pot.
Salı Şub. 15, 2011 5:11 pm tarafından wiar01
» Silkroad'ı 3D Oynayın! Bir İlk :)
Perş. Şub. 03, 2011 4:38 pm tarafından Fleyd
» Kangurularla Apaçi
Perş. Şub. 03, 2011 3:35 pm tarafından (fog)'(x)
» EiffeL Kulesi Önünde Apaçi :)
Perş. Şub. 03, 2011 3:33 pm tarafından (fog)'(x)
» Apaçi Marşı- Bağlama&Gitar
Perş. Şub. 03, 2011 3:27 pm tarafından (fog)'(x)
» Apaçi Müziği - Gitar Versiyon
Perş. Şub. 03, 2011 3:21 pm tarafından (fog)'(x)