|| Kopuk GençLik || Zamane GençLerin SanaL Mekanı ||

OOOPS Bİ DAKKA KARDEŞ !


Şimdi Hacı Sen Bu Foruma Zati Üyeysen Sorun Yok,Giriş Yap.

Haa Yok Üye FeLan DeğiLim Üye oLupta Ne İşime Yarıyacak Diyorsan Oku;
Komedi,Arkadaşlık,İyi Vakit,Sanal Bi Aile Hatta Yetim ve Öksüz KardeşLerimize Sanal Ana ve Babada Oluruz Üye oL Yeter...


Join the forum, it's quick and easy

|| Kopuk GençLik || Zamane GençLerin SanaL Mekanı ||

OOOPS Bİ DAKKA KARDEŞ !


Şimdi Hacı Sen Bu Foruma Zati Üyeysen Sorun Yok,Giriş Yap.

Haa Yok Üye FeLan DeğiLim Üye oLupta Ne İşime Yarıyacak Diyorsan Oku;
Komedi,Arkadaşlık,İyi Vakit,Sanal Bi Aile Hatta Yetim ve Öksüz KardeşLerimize Sanal Ana ve Babada Oluruz Üye oL Yeter...

|| Kopuk GençLik || Zamane GençLerin SanaL Mekanı ||

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Sayfayı FaceBook'ta Paylaş
Design By Sahirâne Design ©️
Tıkla Beğen
Erzurum

    Mesnevi'den Hikayeler : İki Şarabın Farkı

    (fog)'(x)
    (fog)'(x)
    Mesnevi'den Hikayeler : İki Şarabın Farkı CouronnePatRoN
    PatRoN


    Uyarı Seviyesi Uyarı Seviyesi : Uyarı Yok !
    Cinsiyetim Cinsiyetim : Erkek
    Kayıt Tarihim Kayıt Tarihim : 14/01/10
    Yaşım Yaşım : 34
    MemLeketim MemLeketim : Yarimin Yanı
    Mesaj Sayım Mesaj Sayım : 2732

    Mesnevi'den Hikayeler : İki Şarabın Farkı Empty Mesnevi'den Hikayeler : İki Şarabın Farkı

    Mesaj tarafından (fog)'(x) Cuma Mayıs 28, 2010 5:40 pm

    İKİ ŞARABIN FARKI

    Bir bakkal vardı, onun bir de dudusu vardı.
    Yeşil, güzel sesli ve söyler duduydu. Dükkanda dükkan bekçiliği yapar;
    bütün alış veriş edenlere hoş nükteler söyler, latifeler ederdi.
    İnsanlara hitap ederken insan gibi konuşurdu, dudu gibi ötmede de
    mahareti vardı.

    Efendisi bir gün evine gitmişti. Dudu, dükkanı
    gözetliyordu. Ansızın fare tutmak için bir kedi, dükkana sıçradı.
    Duducağız can korkusundan, dükkanın baş köşesinden atıldı, bir tarafa
    kaçtı; gülyağı şişesini de döktü.
    Sahibi evden çıkageldi.
    Tacircesine huzuru kalple dükkana geçti oturdu. Bir de baktı ki dükkan
    yağ içinde, elbisesi yağa bulanmış. Dudunun başına bir vurdu; dudunun
    dili tutuldu, başı kel oldu. Dudu birkaç günceğiz sesini kesti,
    söylemedi.

    Bakkal nedametten ah etmeye başladı. Sakalını
    yolmakta, eyvah, demekteydi; nimet güneşim bulut altına girdi. O zaman
    keşke elim kırılsaydı; o güzel sözlünün başına nasıl oldu da vurdum?
    Kuşu
    yine konuşsun diye yoksullara sadakalar vermekteydi.

    Üç gün üç gece sonra şaşkın ve meyus, ümitsiz
    bir halde dükkanda otururken, ve binlerce gussaya, gama eş olup; bu kuş
    acaba ne vakit konuşacak; diye düşünüp dururken, Ansızın tas ve leğen
    dibi gibi tüysüz kafası ile bir Cevlaki geçiyordu. Dudu hemencecik dile
    gelip akıllılar gibi dervişe bağırdı:

    “Ey kel,
    neden kellere karıştın; yoksa sen de şişeden gülyağı mı döktün? “ Onun
    bu kıyasından halk gülmeye başladı. Çünkü dudu, hırka sahibini kendisi
    gibi sanmıştı.
    Temiz kişilerin işini kendinden kıyas tutma, gerçi
    yazıda (aslan manasına gelen) şir, (süt manasına gelen) şire benzer.
    Bütün alem bu sebepten yol azıttılar.

    Allah Abdallarından az kişi
    agah oldu. Peygamberlerle beraberlik iddia ettiler (biz de onlar gibiyiz
    dediler); Velileri de kendileri gibi sandılar.

    Dediler ki: “İşte biz de
    insanız, onlar da insan. Bizde uyumaya ve yemeğe bağlıyız, onlar da.
    “Onlar körlüklerinden aralarında uçsuz bucaksız bir fark olduğunu
    bilmediler. Her iki çeşit arı, bir yerden yedi. Fakat bundan zehir hasıl
    oldu, ondan bal. Her iki çeşit geyik otladı, su içti. Birinden fışkı
    zuhur etti, öbüründen halis misk.Her iki kamış da bir sulaktan su içti.
    Biri bomboş öbürü şekerle dopdolu.

    Böyle yüzbinlerce birbirine
    benzer şeyler var, aralarında bulunan yetmiş yıllık farkı sen gör! Bu,
    yer; ondan pislik çıkar... o, yer; kamilen Allah nuru olur. Bu, yer;
    ondan tamamı ile hasislik ve haset zuhur eder... o, yer; ondan tamamı
    ile Tek Allah’nın nuru husule gelir. Bu temiz yerdir, o çorak ve pis
    yer. Bu temiz melektir o şeytan ve canavar!

    Her iki suretin birbirine
    benzemesi caizdir, acı su da, tatlı su da berraktır. Zevk sahibinden
    başka kim anlayabilir?
    Onu bul! Tatlı su ile acı suyun farkını işte o
    anlar. (Zevk sahibi olmayan) sihri, mucize ile mukayese ederek her
    ikisinin de esası hiledir sanır.
    Musa ile savaşan sihirbazlar,
    inatlarından ellerine onun asası gibi asa aldılar. Bu asa ile o asa
    arasında çok fark var, bu işle o işin arasıda pek büyük bir yol var. Bu
    işin ardında Allah laneti var, o işe karşılık da vade vefa olarak Allah
    rahmeti var. Kafirler inatlaşmada maymun tabiatlıdırlar. Tabiat, içte,
    gönülde bir afettir.

    İnsan ne yaparsa maymunda
    yapar; maymun her zaman insandan gördüğünü yapıp durur. O, “Bende onun
    gibi yaptım” sanır. O inatçı mahluk aradaki farkı nereden bilecek? Bu
    emirden dolayı yapar, o, inat ve savaş için.
    İnatçı kişilerin
    başlarına toprak saç! O münafık, muvafıkla beraber, inat ve taklide uyup
    namaza durur; niyaz ve tazarru için değil.

    Müminler; namazda, oruçta,
    hacda, zekatta münafıkla kazanıp kaybetmektedirler. Müminler için
    nihayet kazanç vardır, münafıka da ahirette mat olma.İkisi de bir oyun
    başındaysa da birbirlerine nispetle aralarında ne kadar fark var; biri
    Merv’li öbürü Rey’li!

    Her biri kendi makamına
    gider, her biri kendi adına uygun olarak yürür.
    Onu mümin diye
    çağırırlar, ruhu hoşlanır. Münafık derlerse sertleşir, ateş kesilir.
    Onun adı zatı yüzünden sevgilidir. Bunun adının sevilmemesi, afetleri
    yüzünden, nifakla sıfatlanmış olan zatından dolayıdır.
    Mim, vav, mim
    ve nun harflerinde bir yücelik yoktur. Mümin sözü ancak tarif içindir.
    Ona münafık dersen... o aşağılık ad, içini akrep gibi dağlar. Bu ad,
    cehennemden ayrılmış ve kopmuş değilse niçin cehennem tadı var? O kötü
    adın çirkinliği harften değildir. O deniz suyunun acılığı kaptan
    değildir.

    Harf kaptır ondaki mana su
    gibidir. Mana denizi de “Ümm-ül-Kitap” yanında bulunan, kendisinde olan
    zattır.

    Dünya da acı ve tatlı deniz
    var. Aralarında bir perde var ki birbirine taşmaz karışmazlar. Fakat şu
    var ki bu iki denizin her ikisi de bir asıldan akar. Bu ikisinden de
    geç, ta... onun aslına kadar yürü.

    Kalp altınla halis altın
    ayarda belli olur. Kalpla halisi, mehenge vurmadıkça tahmini olarak
    bilemezsin.
    Allah kimin ruhuna mehenk korsa ancak o kişi, yakini
    şüpheden ayırdedebilir.
    Diri bir kişinin ağzına bir sıçrayıp girse o
    adam, onu dışarı çıkarıp attığı zaman rahatlar. Binlerce lokma arasında
    ağzına ufacık bir çöp girdi mi, diri kişinin hissi onu duyar sezer.
    Dünya
    hissi, bu cihanın merdivenidir, din hisside göklerin merdiveni. Bu
    hissin sağlığını hekimden isteyiniz, o hissin sağlığını Habib’den
    (H.Muhammed’den) . Bu hissin sağlığı, vücut sağlamlığındandır, o hissin
    sağlığı vücudu harabetmektedir. Can yolu, mutlaka cismi viran eder, onu
    yıktıktan sonra da yapar.

    Ne mutludur ve ne kutludur o
    can ki mana aşkıyla evini, barkını, mülkünü, malını bağışlamıştır. Altın
    definesi için evi harabetmiştir; fakat o altın definesini elde ettikten
    sonra o evi daha mamur bir hale getirmiştir. Suyu kesmiş suyun aktığı
    yolu temizlemiş, ondan sonra arka içilecek su akıtılmıştır.

    Deriyi yarmış,termeni
    çıkarmış... ondan sonra orada yepyeni bir deri bitmiştir. Kaleyi yıkıp
    kafirden almış, ondan sonra oraya yüzlerce burç ve hendek yapmıştır.
    Hikmetinden
    sual edilmeyen Allah'’nın işini kim anlayabilir, o işin hakikatine kim
    erişebilir? Bu söylediğim sözler, ancak anlatmak için söylenmiş zaruri
    sözlerdir. Gah böyle gösterir, gah bunun aksini.

    Din işinin kühnünü anlamaya
    imkan yoktur. Ona ancak hayran olunur. Fakat din işinde hayrete düşen,
    arkasını ona çevirmiş ondan haberi olmayan bir hayran değil, sevgiliye
    dalmış, onun yüzünden sarhoş olmuş, kendisinden geçmiş bir hayrandır.

    Birisinin yüzü sevgiliye
    karşıdır, öbürünün yüzü yine kendisine doğru. Her ikisinin yüzüne de
    bak. Her ikisinin yüzünü de hatırında tut. Hizmet dolayısıyla yüz tanır
    olman mümkündür. Zira nice insan suratlı şeytan vardır. Binaenaleyh her
    ele el vermek layık değildir.

    Kuş tutan avcı, kuşu avlamak
    için ıslık çalar, ötme taklidi yapar. Aşağılık kişi dervişlerin
    sözlerini, bir selim kalpli kişiye afsun okumak, onu afsunlamak için
    çalar.
    Erlerin huyu açıklık ve sıcaklıktır. Aşağılıkların işi hile ve
    utanmazlıktır. Dilenmek için yünden aslan yaparlar. (yol aslanlarının
    şekline bürünür, onlar gibi görünürler),

    Ebu Museylim’e Ahmet lakabı
    verirler. Ebu Müseylim’in lakabı yalancı olarak kaldı, Muhammed’e de
    akıllar sahibi dendi. O hak şarabının mührü, şişenin kapağı; halis
    misktir. Adi şarabın mührü, şişesinin kapağı ise pis koku ve azaptır.

      Forum Saati Cuma Kas. 22, 2024 3:43 am