Cennetim olur musun?
Senden kaçmaktı muradım. Fakat gözlerime keskin bir bıçak gibi, bilincime eksiltili bir cümle gibi saplanan gecelerden sonra anladım, boş yere yorulduğumu.
Senden kaçmak, aslında varlığımdan kaçmakmış. Senden şiirlere, tınılara, uzak ülkelere, farklı ırktan kadınların gözlerine sığınmam boşunaymış hep. Boşunaymış kör günçavdılarda ısınmak isteyişim. Boranlarda donmak isteyişim hep boşuna.
Her kaçış hamlesi bir helezon gibi, antik bir girdap gibi yine bana yönlendiriyordu zehrini. Oysa ben anımsamak istemiyordum artık gözlerini. Mevsimsiz bir zamanda ruhuma ansızın dolan, baldıran zehrini içiren gözlerini.
Ellerini. Bilinmezliğe dizeler çizen, iliklerimin ısınması için ruhumu okşayan ellerini.
Sonsuzluğa gül takan dudaklarını.
Teninin tatmadığım tuzlarını.
İlk önce bulunduğun kenti terk ettim bir akşamüstü. Gururu yıkılmış bir yılkı gibi, yaralı bir ceylan gibi kaçtım senin kentinden.
Bizim başkentimizden.
Acıların.
Sancıların.
Avuntusuzlukların.
Umarsızlıkların.
Çıkmazların başkentinden.
Gitmek; adı konmamış beldelerde sözlerini hatırlatmayacak ve seni hatırlamayacak kimseleri bulmak demekti. Onların kırlangıç kanatlarına tutunan öykülerini dinlemekti umarsızca. Belki küçük bir çocuğun avuçlarına yorumsuz iki damla göz yaşı, bir ölünün tabutuna dirençli krizantemler bırakmaktı. Kör martılardan eflatun dizeler, akasyalardan mor düşler devşirmekti. Sonra onları karanlığın ortasında yakıvermekti ansızın. Geceye devrilmek üzere olan bir akşamda, yaşlı bir masal anasının buruşmuş gül dudaklarından, sana dair olmayan bir masal dinlemekti biraz da.
Masala karışmak.
Masal olmak.
Sır olmak.
Belki de uzak, koyu gölgeli bir ormanın derinliklerinde, bir kaknüs yalnızlığıyla çıldırmaktı gitmek.
Kırlarda sert rüzgârlara karşı yürümek, tarihin nasırlı ellerinden efsaneler dinlemek, belki Nerval gibi kravatıyla kendini bir sokak lambasına asmaktı gitmek. Dağ başındaki metruk bir kulübe gibi hiçliğe tutunmak, önünde yanan ateşteki hârelerin yürekte yangına dönüşmesiydi gitmek.
Işıltılı bir sabahın büyüsü içindeyken kalbim, “tam kaçtım, kurtuldum” diyordu dilim.
Dilsizliğim.
Ama yüzüme çarpan anı kırıntılarından kurtulmamın imkânsızlığıyla kalakaldım yerimde.
Öfke burcundaydı bakışların çünkü.
Sitem saraylarında.
Kalbim kadar yakın, kalbim kadar uzaktı gözlerinin gölgesi.
İşte o an anladım her kaçışın kalbe bir yöneliş olduğunu. Ve her yönelişin içinde zehir tohumları barındırdığını. O an anladım yokluğunun benim ruhumda zakkum bahçesi olduğunu.
Şimdi suç işlemiş bir çocuk gibi kalakaldım, adını bile bilemediğim uzak ülkelerde.
Dönmek?
Kalmak?
Ve daha da kaçmak?
Yitik göklerde avare yıldızlarla konuşmaktan başka çarem kalmadı galiba. Gittiğim her yer, gördüğüm, dokunduğum, kokladığım, tattığım her şey âteşe dönüyor.
Senden kaçmakla, sana dönmek arasında bir â’raftayım en nihâyetinde?
Bana hiç açmadın kapılarını.
Şimdi bir engizisyon kaçkını gibi, bir firarî gibi kararsızlığımı gidermeni ve cennetim olmanı istiyorum.
Cennetim olur musun?
Senden kaçmaktı muradım. Fakat gözlerime keskin bir bıçak gibi, bilincime eksiltili bir cümle gibi saplanan gecelerden sonra anladım, boş yere yorulduğumu.
Senden kaçmak, aslında varlığımdan kaçmakmış. Senden şiirlere, tınılara, uzak ülkelere, farklı ırktan kadınların gözlerine sığınmam boşunaymış hep. Boşunaymış kör günçavdılarda ısınmak isteyişim. Boranlarda donmak isteyişim hep boşuna.
Her kaçış hamlesi bir helezon gibi, antik bir girdap gibi yine bana yönlendiriyordu zehrini. Oysa ben anımsamak istemiyordum artık gözlerini. Mevsimsiz bir zamanda ruhuma ansızın dolan, baldıran zehrini içiren gözlerini.
Ellerini. Bilinmezliğe dizeler çizen, iliklerimin ısınması için ruhumu okşayan ellerini.
Sonsuzluğa gül takan dudaklarını.
Teninin tatmadığım tuzlarını.
İlk önce bulunduğun kenti terk ettim bir akşamüstü. Gururu yıkılmış bir yılkı gibi, yaralı bir ceylan gibi kaçtım senin kentinden.
Bizim başkentimizden.
Acıların.
Sancıların.
Avuntusuzlukların.
Umarsızlıkların.
Çıkmazların başkentinden.
Gitmek; adı konmamış beldelerde sözlerini hatırlatmayacak ve seni hatırlamayacak kimseleri bulmak demekti. Onların kırlangıç kanatlarına tutunan öykülerini dinlemekti umarsızca. Belki küçük bir çocuğun avuçlarına yorumsuz iki damla göz yaşı, bir ölünün tabutuna dirençli krizantemler bırakmaktı. Kör martılardan eflatun dizeler, akasyalardan mor düşler devşirmekti. Sonra onları karanlığın ortasında yakıvermekti ansızın. Geceye devrilmek üzere olan bir akşamda, yaşlı bir masal anasının buruşmuş gül dudaklarından, sana dair olmayan bir masal dinlemekti biraz da.
Masala karışmak.
Masal olmak.
Sır olmak.
Belki de uzak, koyu gölgeli bir ormanın derinliklerinde, bir kaknüs yalnızlığıyla çıldırmaktı gitmek.
Kırlarda sert rüzgârlara karşı yürümek, tarihin nasırlı ellerinden efsaneler dinlemek, belki Nerval gibi kravatıyla kendini bir sokak lambasına asmaktı gitmek. Dağ başındaki metruk bir kulübe gibi hiçliğe tutunmak, önünde yanan ateşteki hârelerin yürekte yangına dönüşmesiydi gitmek.
Işıltılı bir sabahın büyüsü içindeyken kalbim, “tam kaçtım, kurtuldum” diyordu dilim.
Dilsizliğim.
Ama yüzüme çarpan anı kırıntılarından kurtulmamın imkânsızlığıyla kalakaldım yerimde.
Öfke burcundaydı bakışların çünkü.
Sitem saraylarında.
Kalbim kadar yakın, kalbim kadar uzaktı gözlerinin gölgesi.
İşte o an anladım her kaçışın kalbe bir yöneliş olduğunu. Ve her yönelişin içinde zehir tohumları barındırdığını. O an anladım yokluğunun benim ruhumda zakkum bahçesi olduğunu.
Şimdi suç işlemiş bir çocuk gibi kalakaldım, adını bile bilemediğim uzak ülkelerde.
Dönmek?
Kalmak?
Ve daha da kaçmak?
Yitik göklerde avare yıldızlarla konuşmaktan başka çarem kalmadı galiba. Gittiğim her yer, gördüğüm, dokunduğum, kokladığım, tattığım her şey âteşe dönüyor.
Senden kaçmakla, sana dönmek arasında bir â’raftayım en nihâyetinde?
Bana hiç açmadın kapılarını.
Şimdi bir engizisyon kaçkını gibi, bir firarî gibi kararsızlığımı gidermeni ve cennetim olmanı istiyorum.
Cennetim olur musun?
Salı Tem. 19, 2011 2:24 pm tarafından glewci
» Xara3d5 3 boyutlu yazi yazma programi (dj isimleri yazmak icin şahane)
C.tesi Nis. 16, 2011 10:24 am tarafından erhan2188
» Hareketli Avatar Yapımı
C.tesi Mart 12, 2011 9:47 pm tarafından (fog)'(x)
» Sjsro 11d'li Media.pk2...!!
C.tesi Mart 12, 2011 1:26 pm tarafından womekan
» Pet (Horse, Wolf, Kervan vs.) Auto Pot.
Salı Şub. 15, 2011 5:11 pm tarafından wiar01
» Silkroad'ı 3D Oynayın! Bir İlk :)
Perş. Şub. 03, 2011 4:38 pm tarafından Fleyd
» Kangurularla Apaçi
Perş. Şub. 03, 2011 3:35 pm tarafından (fog)'(x)
» EiffeL Kulesi Önünde Apaçi :)
Perş. Şub. 03, 2011 3:33 pm tarafından (fog)'(x)
» Apaçi Marşı- Bağlama&Gitar
Perş. Şub. 03, 2011 3:27 pm tarafından (fog)'(x)
» Apaçi Müziği - Gitar Versiyon
Perş. Şub. 03, 2011 3:21 pm tarafından (fog)'(x)