Sevgili Peygamberimizin hak Peygamber olduğunu bildiren şahitler pek
çoktur.
Peygamberimizin mucizeleri, zaman bakımından üçe ayrılmıştır:
Birincisi, mübarek ruhu yaratıldığından başlayarak,
Peygamberliğinin bildirildiği (bi’set) zamanına kadar olanlardır.
İkincisi, bi’setten vefatına kadar olan zaman içindekilerdir.
Üçüncüsü, vefatından kıyamete kadar olmuş ve olacak şeylerdir.
Bunlardan birincilere, (İrhas) yani, başlangıçlar denir. Her biri de
ayrıca görerek veya görmeyip akıl ile anlaşılan mucizeler olmak üzere
ikiye ayrılırlar. Bütün bu mucizeler o kadar çoktur ki, saymak mümkün
olmamıştır. İkinci kısımdaki mucizelerin üç bin kadar olduğu
bildirilmiştir. Bunlardan bazılarını aşağıda bildireceğiz.
1- Muhammed aleyhisselamın mucizelerinin en büyüğü
Kur’an-ı kerimdir.
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
2- En büyük mucizelerinden birisi de Mirac
mucizesidir.
3- Meşhur mucizelerinin en büyüklerinden birisi de, Ay’ı ikiye
ayırmasıdır. Bu mucize, başka hiçbir Peygambere nasip olmamıştır.
Muhammed aleyhisselam elli iki yaşında iken, Mekke’de Kureyş
kâfirlerinin elebaşıları yanına gelip, (Peygamber isen Ay’ı ikiye ayır)
dediler. Muhammed aleyhisselam, herkesin ve hele tanıdıklarının,
akrabasının iman etmelerini çok istiyordu. Mübarek ellerini kaldırıp dua
etti. Allahü teâlâ, kabul edip, Ay’ı ikiye böldü. Yarısı bir dağın,
diğer yarısı başka dağın üzerinde göründü. Kâfirler, Muhammed bize
sihir yaptı dediler. İman etmediler.
Bu mucize ile ilgili âyet-i kerimenin meali şöyle:
(Kıyamet yaklaştı, Ay yarıldı. Onlar [müşrikler] bir
mucize görünce hemen yüz çevirirler ve "Eskiden beri devam ede gelen
bir sihir [büyü] derler.) [Kamer 1,2]
4- Muhammed aleyhisselam, bazı gazalarında, susuz
kalındığı zaman, mübarek elini bir kaptaki suya sokmuş, parmakları
arasından su akarak, suyun bulunduğu kap devamlı taşmıştır. Bazen
seksen, bazen üçyüz, bazen binbeşyüz, Tebük Gazasında ise, yetmiş bin
kimsenin hepsi ve hayvanları, bu sudan içmişler ve kullanmışlardır.
Mübarek elini sudan çıkarınca akması durmuştur.
5- Hayber gazasında, önüne zehirlenmiş koyun kebabı
koyduklarında, (Ya Resulallah, beni yeme, ben zehirliyim) sesi
işitildi.
6- Medine’de, mescid-i nebevide dikili bir hurma kütüğü vardı.
Resulullah hutbe okurken, bu direğe dayanırdı. Buna Hannane denirdi.
Minber yapılınca, Hannane’nin yanına gitmedi. Ondan ağlama seslerini,
bütün cemaat işittiler. Minberden inip, Hannane’ye sarıldı. Sesi
kesildi. (Eğer sarılmasaydım, benim ayrılığımdan kıyamete kadar
ağlardı) buyurdu.
7- Mübarek eline aldığı çakıl taşlarının ve tuttuğu yemek
parçalarının arı sesi gibi, Allahü teâlâyı tesbih ettikleri çok
görülmüştür.
8- Bir gün, bir köylüyü imana davet etti. Müslüman bir
komşumun vefat etmiş kızını diriltirsen, iman ederim dedi. Mezarına
gittiler. İsmini söyleyerek kızı çağırdı. Kabir içinden ses işitildi ve
dışarı çıktı. (Dünyaya gelmek ister misin?) buyurdu.
(Ya Resulallah! Dünyaya gelmek istemem. Burada babamın evindekinden
daha rahatım. Müslümanın ahireti, dünyasından daha iyi) dedi. Köylü
bunu görünce, hemen imana geldi.
9- Tirmizi ve Nesai’nin (Sünen) kitaplarında diyor ki, iki
gözü a’ma bir kimse gelip, ya Resulallah, Allahü teâlâya dua et,
gözlerim açılsın dedi. (Kusursuz bir abdest al! Sonra Ya Rabbi!
Sana yalvarıyorum. Sevgili Peygamberin Muhammed aleyhisselamı araya
koyarak, senden istiyorum. Ey çok sevdiğim Peygamberim Muhammed
aleyhisselam! Seni vesile ederek, Rabbime yalvarıyorum. Senin hatırın
için kabul etmesini istiyorum. Ya Rabbi! Bu yüce Peygamberi bana
şefaatçi eyle! Onun hürmetine duamı kabul et!) duasını
okumasını buyurdu. Adam, abdest alıp dua etti. Hemen gözleri açıldı. Bu
duayı müslümanlar, her zaman okumuşlar ve maksatlarına kavuşmuşlardır.
10- Medine’de, minberde hutbe okurken, bir kimse, ya
Resulallah! Susuzluktan çocuklarımız, hayvanlarımız, tarlalarımız helak
oluyor. İmdadımıza yetiş dedi. [Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]Ellerini kaldırıp, dua eyledi. Gökte hiç bulut
yokken, mübarek ellerini yüzüne sürmeden, bulutlar toplandı. Hemen
yağmur başladı. Birkaç gün devam etti. Yine minberde okurken, o kimse,
ya Resulallah! Yağmurdan helak olacağız deyince, Resul aleyhisselam,
tebessüm etti ve (Ya Rabbi! Rahmetini başka kullarına da ihsan
eyle!) buyurdu. Bulutlar açılıp, güneş göründü.
11- Cabir bin Abdullah diyor ki, çok borcum vardı. Resulullaha
haber verdim. Bahçeme gelip, hurma yığınının etrafında üç kere
dolaştı. (Alacaklılarını çağır, gelsinler!) buyurdu.
Her birine hakları verildi. Yığından bir şey eksilmedi.
12- Bir kadın, hediye olarak bal gönderdi. Balı kabul edip,
boş kabı geri gönderdi. Kap bal ile dolu olarak geri geldi. Kadın
gelerek, (ya Resulallah! Hediyemi niçin kabul etmediniz?Acaba günahım
nedir?) dedi. (Senin hediyeni kabul ettik. Gördüğün bal, Allahü
teâlânın hediyene verdiği berekettir) buyurdu. Kadın çocukları
ile aylarca yediler. Hiç eksilmedi. Bir gün yanılarak balı başka bir
kaba koydular. Oradan yiyerek bitirdiler. Bunu, Resulullaha haber
verdiler. (Gönderdiğim kapta kalsaydı, dünya durdukça yerlerdi,
hiç eksilmezdi) buyurdu.
13- Resulullahın gaybdan haber verdiği çok görüldü. Bu
mucizesi üç kısımdır:
Birinci kısmı, kendi zamanından evvel olan ve kendisine sorulan
şeylerdir ki, bunlara verdiği cevaplar, çok kâfirlerin, katı kalbli
düşmanlarının imana gelmelerine sebep olmuştur.
İkinci kısmı, kendi zamanında olmuş ve olacak şeyleri haber vermesidir.
Üçüncü kısmı, kendisinden sonra kıyamete kadar dünyada ve ahirette
olacak şeyleri bildirmesidir.
Burada ikinci ve üçüncü kısımlardan birkaçı aşağıda bildirilecektir.
[İslam’a davetin başlangıcında, müşriklerin eziyetlerinden,
sıkıntılarından dolayı, Eshab-ı kiramın bir kısmı Habeşistan’a hicret
etmişlerdi. Resulullah, Mekke’de kalan Eshab-ı kiramla beraber, üç sene
her türlü görüşme, alış-veriş yapma, müslümanlardan başka bir kimse ile
konuşmama gibi, bütün içtimai muamelelerden men olundular. Kureyş
müşrikleri, bu karar ve ittifaklarını bildiren bir ahdname yazarak,
Kâbe-i muazzamaya asmışlardı. Her şeye kâdir olan Allahü teâlâ (Arza)
denilen bir çeşit kurdu [ağaç kurdu] o vesikaya musallat etti. Yazılı
bulunan (Bismikellahümme) [Allahü teâlânın ismi ile]
ibaresinden başka, ne yazılı ise, hepsini o kurtcuk yedi, bitirdi.
Allahü teâlâ bu hâli Cibril-i emin vasıtası ile Peygamber efendimize
bildirdi. Peygamber efendimiz de bu hâli amcası Ebu Talibe anlattı.
Ertesi gün, Ebu Talib müşriklerin ileri gelenlerine gelerek, Muhammedin
Rabbi Ona şöyle haber vermiş. Eğer söylediği doğru ise, bu hâli
kaldırıp, eskiden olduğu gibi dolaşmalarına, başkaları ile
görüşmelerine mani olmayınız. Eğer söylediği doğru değilse, ben de Onu
artık himaye etmeyeceğim, dedi. Kureyşin ileri gelenleri, bu teklifi
kabul ettiler. Herkes toplanarak Kâbe’ye geldiler. Ahdnameyi Kâbe’den
indirerek açtılar ve Resulullahın buyurduğu gibi, (Bismikellahümme)
ibaresinden başka, bütün yazıların yenilmiş olduğunu gördüler.]
Acem padişahı Hüsrev’den Medine’ye elçiler geldi. Bir gün, bunları
çağırıp, (Bu gece, Kisranızı kendi oğlu öldürdü) buyurdu.
Bir müddet sonra, oğlunun babasını öldürdüğü haberi geldi. [İran
şahlarına Kisra denir.]
14- Bir gün, zevcesi Hafsa validemize, (Ebu
Bekir ile baban, ümmetimin idaresini ellerine alacaklardır) buyurdu.
Bu sözle Hz. Ebu Bekir’in ve Hafsa validemizin babası olan Hz. Ömer’in
halife olacaklarını müjdeledi.
15- Ebu Hüreyre’yi “radıyallahü teâlâ anh” Medine’de,
zekat olarak gelmiş olan hurmaların muhafazasına memur etmişti. Bir
kimseyi hurma çalarken yakaladı. Seni Resulullaha götüreceğim dedi.
Hırsız, fakirim, çoluğum çocuğum çoktur diyerek yalvarınca, bıraktı.
Ertesi gün, Resulullah Ebu Hüreyre’yi çağırıp, (Dün gece
bıraktığın adam ne yapmıştı?) buyurdu. Ebu Hüreyre anlatınca, (Seni
aldatmış. Yine gelecektir) buyurdu. Ertesi gece yine geldi ve
yakalandı. Tekrar yalvarıp, Allah aşkına bırak dedi ve kurtuldu.
Üçüncü gece, tekrar gelip yakalanınca, yalvarmaları fayda vermedi. Beni
bırakırsan, birkaç şey öğretirim, sana çok faydası olur, dedi. Ebu
Hüreyre kabul etti. Gece yatarken, (Âyet-el kürsi)yi okursan Allahü
teâlâ seni korur, yanına şeytan yaklaşmaz dedi ve gitti. Ertesi gün,
Resulullah efendimiz, Ebu Hüreyre’ye tekrar sorup cevap alınca, (Şimdi
doğru söylemiş. Halbuki kendisi çok yalancıdır. Üç gecedir kiminle
konuştuğunu biliyor musun?) buyurdu. Hayır bilmiyorum deyince,
(O kimse şeytan idi) buyurdu.
16- Rum İmparatorunun orduları ile harp için (Mute) denilen
yere asker gönderdiğinde, sahabeden üç emirin arka arkaya şehid
olduklarını, kendisi, Medine’de minber üzerinde iken, Allahü teâlânın
göstermesi ile görerek yanındakilere haber verdi.
17- Muaz bin Cebeli vali olarak Yemen’e gönderirken,
Medine’nin dışına kadar uğurlayıp ona çok nasihatler verdi. (Seninle
dünyada artık buluşamayız) buyurdu. Hz. Muaz Yemen’de iken
Resulullah efendimiz Medine’de vefat etti.
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]18- Vefat ederken, mübarek kızı
Fatıma’ya, (Akrabam arasında bana evvela kavuşan sen olacaksın)
buyurdu. Altı ay sonra Hz. Fatıma vefat etti. Akrabasından ondan evvel
kimse vefat etmedi.
19- Kays bin Şemmasa, (Güzel olarak yaşarsın ve şehid
olarak ölürsün) buyurdu. Hz. Ebu Bekir halife iken Yemamede
Müseylemet-ül-Kezzab ile yapılan muharebede şehid oldu.
Hz. Ömer’in ve Hz. Osman’ın ve Hz. Ali’nin şehid olacaklarını dahi
haber verdi.
20- Acem padişahı Kisranın ve Rum padişahı Kayserin
memleketlerinin müslümanların eline geçeceğini ve hazinelerinin Allah
yolunda dağıtılacağını müjdeledi.
21- Ümmetinden çok kimsenin denizden gazaya gideceklerini ve
sahabeden olan Ümmi Hiram’ın o gazada bulunacağını haber verdi. Hz.
Osman halife iken müslümanlar, gemiler ile Kıbrıs adasına gidip harp
ettiler. Bu hanım da beraber idi. Orada şehid oldu.
22- Mübarek kızı Fatıma’nın oğlu Hasan “radıyallahü teâlâ
anhüma” için, (Bu oğlum çok hayırlıdır. Allahü teâlâ,
müslümanlardan iki büyük ordunun sulh etmesine bunu sebep yapacaktır)
buyurdu. Büyük bir ordu ile Muaviye’ye “radıyallahü anh” karşı harp
edeceği zaman, fitneyi önlemek, müslümanların kanının dökülmemesi için
hakkı olan halifeliği Muaviye’ye “radıyallahü anh” teslim etti.
23- Abdullah ibni Abbas’ın annesine bakıp, (Senin bir
oğlun olacak. Doğduğu zaman bana getir!) buyurdu. Çocuğu
getirdiklerinde, kulağına ezan ve ikamet okuyup, mübarek ağzının
suyundan ağzına sürdü. İsmini Abdullah koyup annesinin kucağına verdi. (Halifelerin
babasını al, götür!) buyurdu. Hz. Abbas, bunu işitip, gelip
sorunca, (Evet, böyle söyledim. Bu çocuk halifelerin babasıdır.
Onlar arasında seffah, Mehdi ve İsa aleyhisselamla namaz kılan bir
kimse bulunacaktır) buyurdu. Abbasiyye devletinin başına çok
halifeler geldi. Bunların hepsi, Abdullah bin Abbas’ın soyundan oldu.
24- Eshabından çok kimseye hayır dualar etmiş, hepsi kabul
olunarak faydalarını görmüşlerdir.
Hz. Ali buyuruyor ki:
Resulullah beni Yemen’e kadı [Hakim] olarak göndermek istedi. Ya
Resulallah! Ben kadılık yapmasını bilmiyorum dedim. Mübarek elini
göğsüme koyup, (Ya Rabbi! Bunun kalbine doğru şeyleri bildir.
Hep doğru söylemek nasip eyle!) buyurdu. Bundan sonra bana
gelen şikayetçilerden doğru olanı hemen anlar, hak üzere hükmederdim.
25- Nabiga ismindeki meşhur şair şiirlerinden birkaçını
okuyunca, Araplar arasında meşhur olan (Allahü teâlâ dişlerini
dökmesin) duasını buyurdu. Nabiga yüz yaşına gelmişti. Dişleri
ak ve berrak, inci gibi dizilmiş dururdu.
26- Amcası Ebu Leheb’in oğlu Uteybe, Resulullahı çok üzdü.
Çirkin şeyler söyledi. Buna çok üzülüp, (Ya Rabbi! Buna
köpeklerinden birini musallat eyle!) buyurdu. Uteybe, Şam’a
ticaret için giderken bir gece arkadaşlarının arasında yatıyordu. Bir
aslan gelip arkadaşlarını koklayıp bıraktı. Sıra Uteybe’ye gelince,
kaptı parçaladı.
27- Acem padişahı Hüsrev Pervize iman etmesi için mektup
gönderdi. Alçak Hüsrev, mektubu parçaladı ve getiren elçiyi şehid
eyledi. Peygamber efendimiz bunu işitince, çok üzüldü ve (Ya
Rabbi! onun mülkünü parçala!) buyurdu. Resulullah hayatta iken
Hüsrevi oğlu Şireveyh hançerle parçaladı. Hz. Ömer halife iken, acem
memleketinin tamamını müslümanlar feth edip, Hüsrev’in nesli de, mülkü
de kalmadı.
28- Allahü teâlâ, Habibini belalardan korurdu. Ebu Cehil,
Resulullahın en büyük düşmanı idi. Kâbe-i muazzama yanında namaz
kılarken, alçak Ebu Cehil, tam zamanıdır diyerek, bıçakla üzerine
yürümek isterken, hemen geri dönüp kaçtı. Arkadaşları, niçin korktun
dediklerinde, Muhammed ile aramızda ateş dolu bir hendek gördüm. Birçok
kimse beni bekliyorlardı. Bir adım atsaydım, yakalayıp ateşe
atacaklardı. Bunu müslümanlar işitip, Resulullah efendimize
sorduklarında, (Allahü teâlânın melekleri, onu yakalayıp
parçalayacaklardı) buyurdu.
29- Resulullah efendimiz bir gün abdest alıp, mestlerinden
birini giyip, ikincisine mübarek elini uzatırken, bir kuş geldi. Bu
mesti kapıp havada silkti. İçinden bir yılan düştü. Sonra kuş mesti
yere bıraktı. Bugünden sonra, ayakkabı giyerken, önce silkelemek sünnet
oldu.
30- Selman-ı Farisi, hak din aramak için, İran’dan çıkıp
çeşitli memleketleri dolaşmaya başladı. Beni Kelb kabilesinden bir
kervan ile Arabistan’a gelirken Vadi’-ul kura denilen mevkide hainlik
edip bir yahudiye köle diye sattılar. Bu da, akrabası, Medineli bir
yahudiye köle olarak sattı. Hicrette Resulullahın Medine’ye teşriflerini
işitince, çok sevindi. Çünkü, kendisi nasrani âlimi idi. En son
rehberi büyük bir âlimin tavsiyesi ile, ahir zaman Peygamberine iman
etmek için Arabistan’a gelmişti. O âlim, Resulullahın vasıflarını
öğretmiş, Onun hediye kabul edip, sadaka kabul etmediğini, iki omuzu
arasında mühr-ü nübüvvet olduğunu ve pek çok mucizeleri olduğunu
Selman’a bildirmişti. Selman-ı Farisi, Resulullaha sadakadır diyerek
hurma getirdi. Resulullah onlardan hiç yemedi. Hediyedir diye bir
tabakta yirmibeş kadar hurma getirdi. Resulullah efendimiz ondan yedi.
Bütün Eshab-ı kiram da yediler. Yenilen hurma çekirdekleri bin kadardı.
Resulullahın bu mucizesini de gördü. Ertesi gün bir cenaze defninde
mühr-ü nübüvveti görmek arzu etti. Resulullah, bunu anlayıp mübarek
gömleğini sıyırarak mühr-ü nübüvveti gösterdi. Selman hemen imana
geldi. Birkaç sene sonra 300 hurma ağacı ile binaltıyüz dirhem altın
ödemek şartı ile azat edilmesine söz kesildi. Resulullah bunu işitti.
Mübarek elleri ile ikiyüzdoksandokuz hurma ağacı dikti. Ağaçlar o sene
meyve vermeye başladı. Birini Ömer “radıyallahü teâlâ anh” dikmişti. Bu
ağaç meyve vermedi. Resulullah efendimiz, bunu çıkarıp mübarek elleri
ile tekrar dikti. Bu da hemen meyve verdi. Bir gazada, ganimet alınan,
yumurta kadar altını Selman’a “radıyallahü teâlâ anh” verdiler.
Resulullaha gelip, bu gayet azdır. Binaltıyüz gram çekmez dedi. Mübarek
ellerine alıp tekrar Selman’a verdi. (Bunu sahibine götür) buyurdu.
Yarısı ile efendisine olan borcunu ödedi. Yarısı da, Hz. Selman’a
kaldı.
31- Kureyş kâfirlerinden Velid bin Mugire, As bin Vail, Haris
bin Kays, Esved bin Yagus ve Esved bin Muttalib, Resulullaha cefa ve
eziyet etmekte başkalarından aşırı gidiyorlardı. Cebrail aleyhisselam
gelip, (Seninle alay edenlere cezalarını veririz...)
mealindeki Hicr suresinin 95. âyetini getirip, Velidin ayağına,
ikincisinin ökçesine, üçüncüsünün burnuna, dördüncüsünün başına,
beşincisinin gözlerine işaret etti. Velid’in ayağına bir ok battı. Çok
kibirli olduğundan, eğilerek oku çıkarıp atmak, kendine ağır geldi.
Demiri topuk damarına batıp, siyatik hastalığına yakalandı. As’ın
ökçesine diken battı. Tulum gibi şişti. Harisin burnundan devamlı kan
geldi. Esved bir ağaç altında neşeli otururken, kafasını ağaca vurup,
diğer Esved de, a’ma olup, hepsi helak oldular.
32- Devs kabilesinin reisi Tufeyl, hicretten önce, Mekke’de
imana gelmişti. Kavmini imana davet için Resulullahtan bir alamet
istedi. (Ya Rabbi! Buna bir âyet (delil) ihsan
eyle) buyurdu. Tufeyl, kabilesine gidince, iki kaşı arasında
bir nur parladı. Tufeyl, ya Rabbi! Bu alameti yüzümden giderip başka
yerime koy. Bunu yüzümde görenlerden bazısı, kendi dinlerinden çıktığım
için cezalandırıldığımı zannederler dedi. Duası kabul olup, nur
yüzünden gitti. Elindeki kamçının ucunda kandil gibi parladı.
Kabilesindekiler zamanla imana geldiler.
33- Hicretin yedinci senesinde Resulullah efendimiz, Habeş
padişahı Necaşi’ye ve Rum imparatoru Herakliyus’a ve Acem padişahı
Husrev’e ve Bizansın Mısır’daki valisi Mukavkas’e ve Şam’daki valisi
Haris’e ve Umman Sultanı Semame’ye mektuplar göndererek, hepsini imana
davet etti. Mektupları götüren elçiler, gittikleri yerin dillerini
bilmiyorlardı. Ertesi sabah, o dilleri söylemeye başladılar.
(Mir’at-ı Kâinat)
çoktur.
Peygamberimizin mucizeleri, zaman bakımından üçe ayrılmıştır:
Birincisi, mübarek ruhu yaratıldığından başlayarak,
Peygamberliğinin bildirildiği (bi’set) zamanına kadar olanlardır.
İkincisi, bi’setten vefatına kadar olan zaman içindekilerdir.
Üçüncüsü, vefatından kıyamete kadar olmuş ve olacak şeylerdir.
Bunlardan birincilere, (İrhas) yani, başlangıçlar denir. Her biri de
ayrıca görerek veya görmeyip akıl ile anlaşılan mucizeler olmak üzere
ikiye ayrılırlar. Bütün bu mucizeler o kadar çoktur ki, saymak mümkün
olmamıştır. İkinci kısımdaki mucizelerin üç bin kadar olduğu
bildirilmiştir. Bunlardan bazılarını aşağıda bildireceğiz.
1- Muhammed aleyhisselamın mucizelerinin en büyüğü
Kur’an-ı kerimdir.
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
2- En büyük mucizelerinden birisi de Mirac
mucizesidir.
3- Meşhur mucizelerinin en büyüklerinden birisi de, Ay’ı ikiye
ayırmasıdır. Bu mucize, başka hiçbir Peygambere nasip olmamıştır.
Muhammed aleyhisselam elli iki yaşında iken, Mekke’de Kureyş
kâfirlerinin elebaşıları yanına gelip, (Peygamber isen Ay’ı ikiye ayır)
dediler. Muhammed aleyhisselam, herkesin ve hele tanıdıklarının,
akrabasının iman etmelerini çok istiyordu. Mübarek ellerini kaldırıp dua
etti. Allahü teâlâ, kabul edip, Ay’ı ikiye böldü. Yarısı bir dağın,
diğer yarısı başka dağın üzerinde göründü. Kâfirler, Muhammed bize
sihir yaptı dediler. İman etmediler.
Bu mucize ile ilgili âyet-i kerimenin meali şöyle:
(Kıyamet yaklaştı, Ay yarıldı. Onlar [müşrikler] bir
mucize görünce hemen yüz çevirirler ve "Eskiden beri devam ede gelen
bir sihir [büyü] derler.) [Kamer 1,2]
4- Muhammed aleyhisselam, bazı gazalarında, susuz
kalındığı zaman, mübarek elini bir kaptaki suya sokmuş, parmakları
arasından su akarak, suyun bulunduğu kap devamlı taşmıştır. Bazen
seksen, bazen üçyüz, bazen binbeşyüz, Tebük Gazasında ise, yetmiş bin
kimsenin hepsi ve hayvanları, bu sudan içmişler ve kullanmışlardır.
Mübarek elini sudan çıkarınca akması durmuştur.
5- Hayber gazasında, önüne zehirlenmiş koyun kebabı
koyduklarında, (Ya Resulallah, beni yeme, ben zehirliyim) sesi
işitildi.
6- Medine’de, mescid-i nebevide dikili bir hurma kütüğü vardı.
Resulullah hutbe okurken, bu direğe dayanırdı. Buna Hannane denirdi.
Minber yapılınca, Hannane’nin yanına gitmedi. Ondan ağlama seslerini,
bütün cemaat işittiler. Minberden inip, Hannane’ye sarıldı. Sesi
kesildi. (Eğer sarılmasaydım, benim ayrılığımdan kıyamete kadar
ağlardı) buyurdu.
7- Mübarek eline aldığı çakıl taşlarının ve tuttuğu yemek
parçalarının arı sesi gibi, Allahü teâlâyı tesbih ettikleri çok
görülmüştür.
8- Bir gün, bir köylüyü imana davet etti. Müslüman bir
komşumun vefat etmiş kızını diriltirsen, iman ederim dedi. Mezarına
gittiler. İsmini söyleyerek kızı çağırdı. Kabir içinden ses işitildi ve
dışarı çıktı. (Dünyaya gelmek ister misin?) buyurdu.
(Ya Resulallah! Dünyaya gelmek istemem. Burada babamın evindekinden
daha rahatım. Müslümanın ahireti, dünyasından daha iyi) dedi. Köylü
bunu görünce, hemen imana geldi.
9- Tirmizi ve Nesai’nin (Sünen) kitaplarında diyor ki, iki
gözü a’ma bir kimse gelip, ya Resulallah, Allahü teâlâya dua et,
gözlerim açılsın dedi. (Kusursuz bir abdest al! Sonra Ya Rabbi!
Sana yalvarıyorum. Sevgili Peygamberin Muhammed aleyhisselamı araya
koyarak, senden istiyorum. Ey çok sevdiğim Peygamberim Muhammed
aleyhisselam! Seni vesile ederek, Rabbime yalvarıyorum. Senin hatırın
için kabul etmesini istiyorum. Ya Rabbi! Bu yüce Peygamberi bana
şefaatçi eyle! Onun hürmetine duamı kabul et!) duasını
okumasını buyurdu. Adam, abdest alıp dua etti. Hemen gözleri açıldı. Bu
duayı müslümanlar, her zaman okumuşlar ve maksatlarına kavuşmuşlardır.
10- Medine’de, minberde hutbe okurken, bir kimse, ya
Resulallah! Susuzluktan çocuklarımız, hayvanlarımız, tarlalarımız helak
oluyor. İmdadımıza yetiş dedi. [Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]Ellerini kaldırıp, dua eyledi. Gökte hiç bulut
yokken, mübarek ellerini yüzüne sürmeden, bulutlar toplandı. Hemen
yağmur başladı. Birkaç gün devam etti. Yine minberde okurken, o kimse,
ya Resulallah! Yağmurdan helak olacağız deyince, Resul aleyhisselam,
tebessüm etti ve (Ya Rabbi! Rahmetini başka kullarına da ihsan
eyle!) buyurdu. Bulutlar açılıp, güneş göründü.
11- Cabir bin Abdullah diyor ki, çok borcum vardı. Resulullaha
haber verdim. Bahçeme gelip, hurma yığınının etrafında üç kere
dolaştı. (Alacaklılarını çağır, gelsinler!) buyurdu.
Her birine hakları verildi. Yığından bir şey eksilmedi.
12- Bir kadın, hediye olarak bal gönderdi. Balı kabul edip,
boş kabı geri gönderdi. Kap bal ile dolu olarak geri geldi. Kadın
gelerek, (ya Resulallah! Hediyemi niçin kabul etmediniz?Acaba günahım
nedir?) dedi. (Senin hediyeni kabul ettik. Gördüğün bal, Allahü
teâlânın hediyene verdiği berekettir) buyurdu. Kadın çocukları
ile aylarca yediler. Hiç eksilmedi. Bir gün yanılarak balı başka bir
kaba koydular. Oradan yiyerek bitirdiler. Bunu, Resulullaha haber
verdiler. (Gönderdiğim kapta kalsaydı, dünya durdukça yerlerdi,
hiç eksilmezdi) buyurdu.
13- Resulullahın gaybdan haber verdiği çok görüldü. Bu
mucizesi üç kısımdır:
Birinci kısmı, kendi zamanından evvel olan ve kendisine sorulan
şeylerdir ki, bunlara verdiği cevaplar, çok kâfirlerin, katı kalbli
düşmanlarının imana gelmelerine sebep olmuştur.
İkinci kısmı, kendi zamanında olmuş ve olacak şeyleri haber vermesidir.
Üçüncü kısmı, kendisinden sonra kıyamete kadar dünyada ve ahirette
olacak şeyleri bildirmesidir.
Burada ikinci ve üçüncü kısımlardan birkaçı aşağıda bildirilecektir.
[İslam’a davetin başlangıcında, müşriklerin eziyetlerinden,
sıkıntılarından dolayı, Eshab-ı kiramın bir kısmı Habeşistan’a hicret
etmişlerdi. Resulullah, Mekke’de kalan Eshab-ı kiramla beraber, üç sene
her türlü görüşme, alış-veriş yapma, müslümanlardan başka bir kimse ile
konuşmama gibi, bütün içtimai muamelelerden men olundular. Kureyş
müşrikleri, bu karar ve ittifaklarını bildiren bir ahdname yazarak,
Kâbe-i muazzamaya asmışlardı. Her şeye kâdir olan Allahü teâlâ (Arza)
denilen bir çeşit kurdu [ağaç kurdu] o vesikaya musallat etti. Yazılı
bulunan (Bismikellahümme) [Allahü teâlânın ismi ile]
ibaresinden başka, ne yazılı ise, hepsini o kurtcuk yedi, bitirdi.
Allahü teâlâ bu hâli Cibril-i emin vasıtası ile Peygamber efendimize
bildirdi. Peygamber efendimiz de bu hâli amcası Ebu Talibe anlattı.
Ertesi gün, Ebu Talib müşriklerin ileri gelenlerine gelerek, Muhammedin
Rabbi Ona şöyle haber vermiş. Eğer söylediği doğru ise, bu hâli
kaldırıp, eskiden olduğu gibi dolaşmalarına, başkaları ile
görüşmelerine mani olmayınız. Eğer söylediği doğru değilse, ben de Onu
artık himaye etmeyeceğim, dedi. Kureyşin ileri gelenleri, bu teklifi
kabul ettiler. Herkes toplanarak Kâbe’ye geldiler. Ahdnameyi Kâbe’den
indirerek açtılar ve Resulullahın buyurduğu gibi, (Bismikellahümme)
ibaresinden başka, bütün yazıların yenilmiş olduğunu gördüler.]
Acem padişahı Hüsrev’den Medine’ye elçiler geldi. Bir gün, bunları
çağırıp, (Bu gece, Kisranızı kendi oğlu öldürdü) buyurdu.
Bir müddet sonra, oğlunun babasını öldürdüğü haberi geldi. [İran
şahlarına Kisra denir.]
14- Bir gün, zevcesi Hafsa validemize, (Ebu
Bekir ile baban, ümmetimin idaresini ellerine alacaklardır) buyurdu.
Bu sözle Hz. Ebu Bekir’in ve Hafsa validemizin babası olan Hz. Ömer’in
halife olacaklarını müjdeledi.
15- Ebu Hüreyre’yi “radıyallahü teâlâ anh” Medine’de,
zekat olarak gelmiş olan hurmaların muhafazasına memur etmişti. Bir
kimseyi hurma çalarken yakaladı. Seni Resulullaha götüreceğim dedi.
Hırsız, fakirim, çoluğum çocuğum çoktur diyerek yalvarınca, bıraktı.
Ertesi gün, Resulullah Ebu Hüreyre’yi çağırıp, (Dün gece
bıraktığın adam ne yapmıştı?) buyurdu. Ebu Hüreyre anlatınca, (Seni
aldatmış. Yine gelecektir) buyurdu. Ertesi gece yine geldi ve
yakalandı. Tekrar yalvarıp, Allah aşkına bırak dedi ve kurtuldu.
Üçüncü gece, tekrar gelip yakalanınca, yalvarmaları fayda vermedi. Beni
bırakırsan, birkaç şey öğretirim, sana çok faydası olur, dedi. Ebu
Hüreyre kabul etti. Gece yatarken, (Âyet-el kürsi)yi okursan Allahü
teâlâ seni korur, yanına şeytan yaklaşmaz dedi ve gitti. Ertesi gün,
Resulullah efendimiz, Ebu Hüreyre’ye tekrar sorup cevap alınca, (Şimdi
doğru söylemiş. Halbuki kendisi çok yalancıdır. Üç gecedir kiminle
konuştuğunu biliyor musun?) buyurdu. Hayır bilmiyorum deyince,
(O kimse şeytan idi) buyurdu.
16- Rum İmparatorunun orduları ile harp için (Mute) denilen
yere asker gönderdiğinde, sahabeden üç emirin arka arkaya şehid
olduklarını, kendisi, Medine’de minber üzerinde iken, Allahü teâlânın
göstermesi ile görerek yanındakilere haber verdi.
17- Muaz bin Cebeli vali olarak Yemen’e gönderirken,
Medine’nin dışına kadar uğurlayıp ona çok nasihatler verdi. (Seninle
dünyada artık buluşamayız) buyurdu. Hz. Muaz Yemen’de iken
Resulullah efendimiz Medine’de vefat etti.
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]18- Vefat ederken, mübarek kızı
Fatıma’ya, (Akrabam arasında bana evvela kavuşan sen olacaksın)
buyurdu. Altı ay sonra Hz. Fatıma vefat etti. Akrabasından ondan evvel
kimse vefat etmedi.
19- Kays bin Şemmasa, (Güzel olarak yaşarsın ve şehid
olarak ölürsün) buyurdu. Hz. Ebu Bekir halife iken Yemamede
Müseylemet-ül-Kezzab ile yapılan muharebede şehid oldu.
Hz. Ömer’in ve Hz. Osman’ın ve Hz. Ali’nin şehid olacaklarını dahi
haber verdi.
20- Acem padişahı Kisranın ve Rum padişahı Kayserin
memleketlerinin müslümanların eline geçeceğini ve hazinelerinin Allah
yolunda dağıtılacağını müjdeledi.
21- Ümmetinden çok kimsenin denizden gazaya gideceklerini ve
sahabeden olan Ümmi Hiram’ın o gazada bulunacağını haber verdi. Hz.
Osman halife iken müslümanlar, gemiler ile Kıbrıs adasına gidip harp
ettiler. Bu hanım da beraber idi. Orada şehid oldu.
22- Mübarek kızı Fatıma’nın oğlu Hasan “radıyallahü teâlâ
anhüma” için, (Bu oğlum çok hayırlıdır. Allahü teâlâ,
müslümanlardan iki büyük ordunun sulh etmesine bunu sebep yapacaktır)
buyurdu. Büyük bir ordu ile Muaviye’ye “radıyallahü anh” karşı harp
edeceği zaman, fitneyi önlemek, müslümanların kanının dökülmemesi için
hakkı olan halifeliği Muaviye’ye “radıyallahü anh” teslim etti.
23- Abdullah ibni Abbas’ın annesine bakıp, (Senin bir
oğlun olacak. Doğduğu zaman bana getir!) buyurdu. Çocuğu
getirdiklerinde, kulağına ezan ve ikamet okuyup, mübarek ağzının
suyundan ağzına sürdü. İsmini Abdullah koyup annesinin kucağına verdi. (Halifelerin
babasını al, götür!) buyurdu. Hz. Abbas, bunu işitip, gelip
sorunca, (Evet, böyle söyledim. Bu çocuk halifelerin babasıdır.
Onlar arasında seffah, Mehdi ve İsa aleyhisselamla namaz kılan bir
kimse bulunacaktır) buyurdu. Abbasiyye devletinin başına çok
halifeler geldi. Bunların hepsi, Abdullah bin Abbas’ın soyundan oldu.
24- Eshabından çok kimseye hayır dualar etmiş, hepsi kabul
olunarak faydalarını görmüşlerdir.
Hz. Ali buyuruyor ki:
Resulullah beni Yemen’e kadı [Hakim] olarak göndermek istedi. Ya
Resulallah! Ben kadılık yapmasını bilmiyorum dedim. Mübarek elini
göğsüme koyup, (Ya Rabbi! Bunun kalbine doğru şeyleri bildir.
Hep doğru söylemek nasip eyle!) buyurdu. Bundan sonra bana
gelen şikayetçilerden doğru olanı hemen anlar, hak üzere hükmederdim.
25- Nabiga ismindeki meşhur şair şiirlerinden birkaçını
okuyunca, Araplar arasında meşhur olan (Allahü teâlâ dişlerini
dökmesin) duasını buyurdu. Nabiga yüz yaşına gelmişti. Dişleri
ak ve berrak, inci gibi dizilmiş dururdu.
26- Amcası Ebu Leheb’in oğlu Uteybe, Resulullahı çok üzdü.
Çirkin şeyler söyledi. Buna çok üzülüp, (Ya Rabbi! Buna
köpeklerinden birini musallat eyle!) buyurdu. Uteybe, Şam’a
ticaret için giderken bir gece arkadaşlarının arasında yatıyordu. Bir
aslan gelip arkadaşlarını koklayıp bıraktı. Sıra Uteybe’ye gelince,
kaptı parçaladı.
27- Acem padişahı Hüsrev Pervize iman etmesi için mektup
gönderdi. Alçak Hüsrev, mektubu parçaladı ve getiren elçiyi şehid
eyledi. Peygamber efendimiz bunu işitince, çok üzüldü ve (Ya
Rabbi! onun mülkünü parçala!) buyurdu. Resulullah hayatta iken
Hüsrevi oğlu Şireveyh hançerle parçaladı. Hz. Ömer halife iken, acem
memleketinin tamamını müslümanlar feth edip, Hüsrev’in nesli de, mülkü
de kalmadı.
28- Allahü teâlâ, Habibini belalardan korurdu. Ebu Cehil,
Resulullahın en büyük düşmanı idi. Kâbe-i muazzama yanında namaz
kılarken, alçak Ebu Cehil, tam zamanıdır diyerek, bıçakla üzerine
yürümek isterken, hemen geri dönüp kaçtı. Arkadaşları, niçin korktun
dediklerinde, Muhammed ile aramızda ateş dolu bir hendek gördüm. Birçok
kimse beni bekliyorlardı. Bir adım atsaydım, yakalayıp ateşe
atacaklardı. Bunu müslümanlar işitip, Resulullah efendimize
sorduklarında, (Allahü teâlânın melekleri, onu yakalayıp
parçalayacaklardı) buyurdu.
29- Resulullah efendimiz bir gün abdest alıp, mestlerinden
birini giyip, ikincisine mübarek elini uzatırken, bir kuş geldi. Bu
mesti kapıp havada silkti. İçinden bir yılan düştü. Sonra kuş mesti
yere bıraktı. Bugünden sonra, ayakkabı giyerken, önce silkelemek sünnet
oldu.
30- Selman-ı Farisi, hak din aramak için, İran’dan çıkıp
çeşitli memleketleri dolaşmaya başladı. Beni Kelb kabilesinden bir
kervan ile Arabistan’a gelirken Vadi’-ul kura denilen mevkide hainlik
edip bir yahudiye köle diye sattılar. Bu da, akrabası, Medineli bir
yahudiye köle olarak sattı. Hicrette Resulullahın Medine’ye teşriflerini
işitince, çok sevindi. Çünkü, kendisi nasrani âlimi idi. En son
rehberi büyük bir âlimin tavsiyesi ile, ahir zaman Peygamberine iman
etmek için Arabistan’a gelmişti. O âlim, Resulullahın vasıflarını
öğretmiş, Onun hediye kabul edip, sadaka kabul etmediğini, iki omuzu
arasında mühr-ü nübüvvet olduğunu ve pek çok mucizeleri olduğunu
Selman’a bildirmişti. Selman-ı Farisi, Resulullaha sadakadır diyerek
hurma getirdi. Resulullah onlardan hiç yemedi. Hediyedir diye bir
tabakta yirmibeş kadar hurma getirdi. Resulullah efendimiz ondan yedi.
Bütün Eshab-ı kiram da yediler. Yenilen hurma çekirdekleri bin kadardı.
Resulullahın bu mucizesini de gördü. Ertesi gün bir cenaze defninde
mühr-ü nübüvveti görmek arzu etti. Resulullah, bunu anlayıp mübarek
gömleğini sıyırarak mühr-ü nübüvveti gösterdi. Selman hemen imana
geldi. Birkaç sene sonra 300 hurma ağacı ile binaltıyüz dirhem altın
ödemek şartı ile azat edilmesine söz kesildi. Resulullah bunu işitti.
Mübarek elleri ile ikiyüzdoksandokuz hurma ağacı dikti. Ağaçlar o sene
meyve vermeye başladı. Birini Ömer “radıyallahü teâlâ anh” dikmişti. Bu
ağaç meyve vermedi. Resulullah efendimiz, bunu çıkarıp mübarek elleri
ile tekrar dikti. Bu da hemen meyve verdi. Bir gazada, ganimet alınan,
yumurta kadar altını Selman’a “radıyallahü teâlâ anh” verdiler.
Resulullaha gelip, bu gayet azdır. Binaltıyüz gram çekmez dedi. Mübarek
ellerine alıp tekrar Selman’a verdi. (Bunu sahibine götür) buyurdu.
Yarısı ile efendisine olan borcunu ödedi. Yarısı da, Hz. Selman’a
kaldı.
31- Kureyş kâfirlerinden Velid bin Mugire, As bin Vail, Haris
bin Kays, Esved bin Yagus ve Esved bin Muttalib, Resulullaha cefa ve
eziyet etmekte başkalarından aşırı gidiyorlardı. Cebrail aleyhisselam
gelip, (Seninle alay edenlere cezalarını veririz...)
mealindeki Hicr suresinin 95. âyetini getirip, Velidin ayağına,
ikincisinin ökçesine, üçüncüsünün burnuna, dördüncüsünün başına,
beşincisinin gözlerine işaret etti. Velid’in ayağına bir ok battı. Çok
kibirli olduğundan, eğilerek oku çıkarıp atmak, kendine ağır geldi.
Demiri topuk damarına batıp, siyatik hastalığına yakalandı. As’ın
ökçesine diken battı. Tulum gibi şişti. Harisin burnundan devamlı kan
geldi. Esved bir ağaç altında neşeli otururken, kafasını ağaca vurup,
diğer Esved de, a’ma olup, hepsi helak oldular.
32- Devs kabilesinin reisi Tufeyl, hicretten önce, Mekke’de
imana gelmişti. Kavmini imana davet için Resulullahtan bir alamet
istedi. (Ya Rabbi! Buna bir âyet (delil) ihsan
eyle) buyurdu. Tufeyl, kabilesine gidince, iki kaşı arasında
bir nur parladı. Tufeyl, ya Rabbi! Bu alameti yüzümden giderip başka
yerime koy. Bunu yüzümde görenlerden bazısı, kendi dinlerinden çıktığım
için cezalandırıldığımı zannederler dedi. Duası kabul olup, nur
yüzünden gitti. Elindeki kamçının ucunda kandil gibi parladı.
Kabilesindekiler zamanla imana geldiler.
33- Hicretin yedinci senesinde Resulullah efendimiz, Habeş
padişahı Necaşi’ye ve Rum imparatoru Herakliyus’a ve Acem padişahı
Husrev’e ve Bizansın Mısır’daki valisi Mukavkas’e ve Şam’daki valisi
Haris’e ve Umman Sultanı Semame’ye mektuplar göndererek, hepsini imana
davet etti. Mektupları götüren elçiler, gittikleri yerin dillerini
bilmiyorlardı. Ertesi sabah, o dilleri söylemeye başladılar.
(Mir’at-ı Kâinat)
Salı Tem. 19, 2011 2:24 pm tarafından glewci
» Xara3d5 3 boyutlu yazi yazma programi (dj isimleri yazmak icin şahane)
C.tesi Nis. 16, 2011 10:24 am tarafından erhan2188
» Hareketli Avatar Yapımı
C.tesi Mart 12, 2011 9:47 pm tarafından (fog)'(x)
» Sjsro 11d'li Media.pk2...!!
C.tesi Mart 12, 2011 1:26 pm tarafından womekan
» Pet (Horse, Wolf, Kervan vs.) Auto Pot.
Salı Şub. 15, 2011 5:11 pm tarafından wiar01
» Silkroad'ı 3D Oynayın! Bir İlk :)
Perş. Şub. 03, 2011 4:38 pm tarafından Fleyd
» Kangurularla Apaçi
Perş. Şub. 03, 2011 3:35 pm tarafından (fog)'(x)
» EiffeL Kulesi Önünde Apaçi :)
Perş. Şub. 03, 2011 3:33 pm tarafından (fog)'(x)
» Apaçi Marşı- Bağlama&Gitar
Perş. Şub. 03, 2011 3:27 pm tarafından (fog)'(x)
» Apaçi Müziği - Gitar Versiyon
Perş. Şub. 03, 2011 3:21 pm tarafından (fog)'(x)