Oktay Sinanoğlu (Oktay Sinanoğlu Kimdir?-Oktay Sinanoğlu
Hayatı, Biyoğrafisi Hakkında)
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu (1935 -
.... )
Doğum
tarihi 25 Şubat 1935
Doğum yeri
Bari, Italya
Eğitimi
Kimya (Üniversite)
Mesleği
Kimyacı, akademisyen, bilim adamı
Oktay
Sinanoğlu, (d. 25 Şubat 1935, Bari, İtalya), Türk kimyager,
akademisyen, bilim adamı.
Oktay
Sinanoğlu, TED Yenişehir Lisesi'ne 1953 yılında burslu öğrenci olarak
girdi ve okulu birincilikle bitirdi. Okulun bursuyla kimya mühendisliği
okumak üzere ABD'ye gitti. 1956'da ABD Kaliforniya Üniversitesi Berkeley
Kimya Mühendisliği'ni birincilikle bitirdi.
1957'de
Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nü 8 ayda birincilikle bitirerek
yüksek kimya mühendisi oldu. 1960'ta Yale Üniversitesi'nde yardımcı
doçent olarak çalışmaya başladı.
26
yaşında iken atom ve moleküllerin çok elektronlu kuramı ile "associate
professor" (doçent) ve 50 yıldır çözülemeyen bir matematik kuramını
bilim dünyasına kazandırdı ve "full professor" ( profesör ) ünvanını
aldı. Bu ünvan ile modern üniversite tarihinin ve Yale Üniversitesi
tarihinin en genç profesörü oldu. Yale Üniversitesi tarihinin son 100
yılında bu unvanı kazanan en genç insanıdır.
1964'te
Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde danışman profesör oldu. Yale
Üniversitesi'nde ikinci bir kürsüye daha profesör olarak atandı. Dünyada
yeni kurulmaya başlayan moleküler biyoloji dalının ilk profesörlerinden
biri oldu. DNA sarmalının çözelti içinde o halde nasıl durduğuna
açıklama getirmiştir. Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'ne (National
Academy of Sciences) üye seçilen ilk ve tek Türk oldu. Dünyanın pek çok
yerinde buluşları ve kuramları ile ilgili konferanslar verdi.
İki
defa Nobel' e aday gösterildi. Defalarca Nobel Akademisinin isteği
üzerine Nobel'e adaylar gösterdi. Dünyanın sayısız yerinde sayısız
buluşları ve teoremleri ile ilgili sayısız konferans verdi.
Oktay
Sinanoğlu Nobel Fizik Ödülü için aday gösteren kurumun üyesidir.Bu
alanda görev yapan ilk Türk profesörüdür.
28
yaşından beri devam ettiği Yale Üniversitesi'nde moleküler biyoloji ve
kimya olmak üzere iki kürsüde profesör olarak görevini sürdürüyor.
Yıldız Teknik Üniversitesi'den ise emekli oldu.
Kitapları Türk Aynştaynı , Türkiye İş Bankası
Yayınları (Söyleşi Kitabı)
"Bye Bye
Türkçe": Bir Nev-York Rüyası, Otopsi, (2000).
Hedef
Türkiye, Otopsi, (2002).
Büyük
Uyanış, Otopsi, (2002).
Ne Yapmalı? Yeniden
Diriliş ve Kurtuluş İçin..., Otopsi, (2003).
OKTAY SİNANOĞLU
Sayın
Profesör Doktor Oktay Sinanoğlu; dünyanın en genç yaşta profesör olmuş
kişisi ve Nobel adayı. 1953 yılında Ankara’da TED’in Yenişehir Lisesini
birincilikle bitirdi. O zaman lisenin eğitim dili tamamen Türkçe’ydi,
takviyeli yabancı dil dersleri vardı, sonradan kolej oldu. TED
tarafından Amerika’ya burslu Kimya Mühendisliği için gönderildi. 1956
yılında Amerika Birleşik Devletleri Kaliforniya Üniversitesi,
Berkeley’de Kimya Mühendisliğini birincilikle bitirdi. 1957’de Amerika
Birleşik Devletlerinde MIT’den birincilikle Yüksek Kimya Mühendisi oldu.
Alfred Sloan ödülünü aldı. 1959’da Kaliforniya Üniversitesi,
Berkeley’de; Kuramsal Kimya Doktorasını yaptı, doktorasını yaparken iki
ödül kazandı. 1959-1960 yıllarında Amerika Birleşik Devletleri Atom
Enerjisi Merkezinde araştırmalar yaptı. 1961’de hem Harward, hem de
Yale’de kendisinin yeni Nicem (“Kuvantum”)Kimyası ve fiziği üzerine
teorileri hakkında üst düzey derslerde yeni buluşlarını anlattı. 1962
yılında Batının 300 yılda en genç profesörü oldu (26 yaşında Yale
Üniversitesinde); 1962 yılında Ortadoğu Teknik Üniversitesi mütevelli
heyeti yalnız Oktay Sinanoğlu’na mahsus olmak üzere kendisine Danışman
Profesör unvanını verdi. Türkiye’de de kuramsal kimya bölümünü kurdu.
Ortadoğu Teknik Üniversitesinde eğitimin Türkçe olması için uğraş verdi.
Ama, tabii olmadı. 1964’de Moleküler Biyoloji konusunda ikinci
kürsüsüne Yale Üniversitesine atandı. 1973’te Almanya’nın en yüksek
Aleksander von Humboldt Bilim Ödülünü ilk kazanan kişi oldu. 1975’te
Japonya’nın Uluslararası Seçkin Bilimci Ödülünü kazandı; yine 1975
yılında özel kanunla Oktay Sinanoğlu’na ilk ve tek, Türkiye Cumhuriyeti
Profesörü unvanı verildi. 1976’da Japonya’ya Türkiye Cumhuriyeti Özel
Elçisi olarak gönderildi. Kendisi Türk-Japon kültür, bilim ve eğitim
ilişkilerinin temellerini atmıştır. Amerika Bilim ve Sanat Akademisinin
ilk ve tek Türk üyesidir. Hindistan’ın Devlet Misafiri olarak, Hintli
Bakanlarla ve Cumhurbaşkanıyla görüşmüştür. Meksika’da aynı seviyede
Üçüncü Dünya Bağımsızlığı için çalışmıştır. 1962’den günümüze dek ilk
TÜBİTAK Bilim Ödülünü, ilk Sedat Simavi ödülünü, 1992’de Bilgi Çağı,
1995’te İLESAM Üstün Hizmet Ödülünü, ayrıca Yılın Fikir Adamı, Yılın
Bilim Adamı ödüllerini aldı. Yıldız Teknik, Yesevi Kazakistan ve benzeri
bir çok kuruluşta profesör, mütevelli heyeti üyesi, ****** Kültür
Kurumu asli üyesidir. 250 kadar uluslararası bilimsel yayını, bilim
kuramları, çeşitli dillere çevrilmiş kitapları vardır. Türkiye’de de
Türkçe pek çok yayın yapmıştır. Değişik ülkelerde iki kez Nobel’e aday
gösterilmiştir.
“GİTMESEYDİM,
AMERİKA’nın KÖLESİ OLURDUM”
Oktay
Sinanoğlu ABD Yale Üniversite’nde 26 yaşında profesör olmuş, kimya
alanında gerçekleştirdiği kuramları ile dünyayı ayağa kaldırdığı bu
yıllarda Time, Der Speigel başta olmak tüm dünya basınının kapağında yer
almıştı. Dünya çapında ülkemizin adını duyururken iki kez Nobel’e aday
gösterilmişti. Uzun zaman basının ilgisinden uzak duran Prof. Sinanoğlu
artık millete kimsenin söyleyemediği bir çokşeyi söylemenin görevi
olduğuna inanıyor.
Prof. Oktay
Sinanoğlu dünyanın dört yanındaki birçok üniversitenin öğretim üyesi,
Kırk yıla yakın çapında bilim adamları yetişirmiş, sayılmayacak kadar
ödülle ve kendi adını taşıyan kuramlara sahip. Onunla Yıldız
Üniversitesi’ndeki mütevazi odasında konuşuyoruz. Bu görkem ve gözlerden
fışkıran bu zekaya son derece mütevazi. IQ’sunun Einstein’dan bile
yüksek oluşundan söz edilmesine bile izin vermiyor. Oysa Batı dünyasının
300 yıldır en genç profesörü olma rekorunu kırmış. Boğaziçi
Üniversitesi ve Orta Doğu Teknik Üniversitelerinin kurulmalarında önemli
rol oynamış.
Asla kendi
konusuyla sınırlı kalmamış. O, kendisini dünyadaki her soruna karşı
sorumlu hisseden, dünya ile gerçekten barışık nadir insanlardan. Bir
yandan bilim dünyasının alt üst ederken, diğer yandan yıllardır. Yatıyla
okyanusları dolaşıyor, tarih dahil bir çok konuya meraklı. Uçak
kullanıyor, beş yıl kadar önce pilotluk brövesi almış. Bunca yıl
yurdundan uzak kalmış olmasına karşın çok temiz bir Türkçe ile
konuşuyor. Bu arada anlatmaktan hoşlanmasa da saz çaldığından, ne kadar
güzel dans ettiğinden biraz çapkın olduğundan da söz edildiğini duyduk.
Beyninin hiç körelmemesinde tüm bunların da bir anlamı olsa gerek
“Anadolu’yu
dahi dolaşıp bir takım konuşmalar yapmaya çalışıyorum. Kamuoyunu
devamlı ıvır zıvırlarla meşgul ediyorlar ve alttan götürüyorlar.
Türkiye’de bizim gibilerden başka da kimse çıkıp bir şey söylemiyor. Ya
bilmiyorlar, ya korkuyorlar ya da satılmışlar. Dolayısıyla bize çok iş
düşüyor. Başkaları bunlarla uğraşsa da biz de matematikle uğraşsak çok
iyi olacak ama ne yapalım. Bu da boynumuzun borcu”
Aslında Amerika’ya hiç de isteyerek gitmemiş,
Şimdiki Ankara Koleji o zamanın Yenişehir Lisesi’nde önem verilen
misyoner okullarından nefret edilen zaman “Daha ilkokuldan bize denirdi
ki; Harput’ta Merzifon’da bile bir sürü Amerikan koleji vardı. Lozan’dan
önce Osmanlı’yı bunlar yıktı. Silah depoluğu yaptı, Azınlıkları
kışkırttı, Bulgar isyanını Robert Kolej’den yetişen biri çıkardı. “Türk
kimliği Türk kültürü içinde çağdaşlaşmak ve hatta dünyanın önüne geçmek
amaç
“Derken biz son sınıfa
geldik. Derneğin parası bitti, okulu kapatacağız. Başınızın çaresine
bakın dediler. Bir senemiz kalmış. Eylül’de geldik ki okul duruyor mu
diye okul duruyor. Üstelik her yer boyanmış gıcır gıcır on beş tane
İngiltere’den ve Amerika’dan öğretmen gelmiş. Hoppala ........... Benden
başka o zaman ‘ya kardeşim bu okul iflas ediyordu, bunların parası
nerden çıktı? Diye soran yok. Gelen hocaların en başı da Mr. Browning,
bize ingilizce dersine geliyor. Mr. Browning sınıfa Oxford
Üniversitesi’nin kara cüppesi ile geliyor Bunlar aslında 12. Asırda
karatay Medresesi’nden binaları cüppeleri ve doktora sistemi filan aynen
kopye edilerek alınmıştır. Baktım ders aralarında gelir gelmez Türk
gazetelerini okuyor, gayet iyi Türkçe biliyor. Bir tatil oluyor, Erzurum
taraflarına gidiyor. O zamanlar oralar yasak bölge kimse gidemiyor.
Aslında adama insan olarak da hayranım öğrendim ki Oxford
Üniversitesinde klasikler kürsüsünde Don ünvanı var. Çok büyük bir adam
Ankara’da kı kırtipyoz bir okulda ingilizce ders vermesinin ne anlamı
var? Hatta benim huylandığımı anladı ‘Ben casusum zaten filan diye dalga
geçti. Yirmi yıl sonra İngiltere kraliçesinden en büyük madalyayı
aldığında da benden başka kimse ‘Mr. Browning denen bu adama ingiltere
kraliçesi bu kadar büyük bir madalyayı niye verir? Diye sormadı.”
Baş
döndürücü bir kariyer. Cumhuriyet tarihinin yakın tanığı 1948 yılında
Missouri gemisinin gelişini Türkiye’nin başına gelen en büyük
felaketlerin başlangıcı olarak görüyor. Kızılay’da otururlarken
Amerikalı bir çavuşun kapısının önüne park ettiği motorunu hayranlıkla
ellediği için camdan tüfekle ateş ederek öldürdüğü çocuk ve yeni yapılan
TBMM’nin bahçesine inşa edilen binanın Amerikan karargahı oluşu
unutamadığı anılarından “Ben bunları görerek büyüdüm ve beni Amerika’ya
göndermek istiyorlar. Önce asla kabul etmedim, ihanet olarak gördüm.
Sonra birileri akıl verdi. Oğlum senin bir yarım anan var ona bir şey
olsa nasıl okuyacaksın. Aç kalırsınız. Sen git sonra bildiğini oku dedi.
Başkanın odasında; ki bu hayatımın dönüm noktasıdır; arkasında da Türk
bayrağı ve ****** resmi. Baktım ve içinden yemin ettim; gideceğim orada
bu adamları bu düşmanı içinden tanıyacağım ve kısmet olursa orada söz
sahibi olacağım ve burada onlarla mücadele edeceğim. Anlamıştım ki
burada kalırsam zaten Amerika’nın kölesi olacağım. Ve gittik, çok şükür
ki bunları yapmakta söz konusu oldu. Sonuç alıyor muyuz bilmiyorum ama
kavgamızı yapıyoruz.”
Ancak
derdini anlatabildiği bir ingilizce ile 17 yaşında kendini Amerika’da
bulmuş. Okuldakilere şok üzerine şok yaşatarak sene ortasında bitirme
sınavlarını alarak iki gün içinde üç sınıf atmamış. “Bilim dili
ingilizce filan değildir. O İngiliz safsatasıdır, bilim dili
matematiktir. Berkeley’e geçtim. Arkasından Amerika’nın öbür ucundan bir
burs geldi master için. Sekiz ayda da onlar bitti. Ben zaten bir yandan
araştırmalarıma kendim başlamışım, ne yapacağımı bilmiyorum. Bu arada
kayağa dağlara tırmanmaya gidiyorum. Hoca beni ortalıkta göremiyormuş;
Valla, birkaç çalışma yaptım gelip anlatayım dedim. Anlattım, önce
inanmadı. Tahtada bir iki saat ispat ettik ‘ Aman, bunları hemen
yayınlamalıyız.’ Dedi bu kadarı fazla bile sana doktora için dediler.”
O
arada “Atom moleküllerinin çok elektronlu teorisi” diye konuyu ortaya
atmış. Meğerse buna da bütün bu işin babaları 50 senedir bu iş çözülemez
derlemiş. Dünyada bir kıyamet kopuyor. O artık kendi deyimiyle “Rock
starları” gibi, devamlı uçaklarda, dünyanın bütün üniversitelerinin
kürsülerindedir. Sonunda Yale’de karar verir, hiç olmazsa deniz
kıyısıdır. Yale olur da Harward rahat verir mi? Bir yıl kadar her
ikisinde birden çalışır. Derken profesör olur. 26 yaşında iş
arkadaşlarının hepsi 50’nın üstünde Fakülte toplantılarında en genç o
...Bütün dünyanın dergilerinde o. Bunları övünerek anlattığını sanmayın.
Onun duygusal tepkisi farklıdır. “Ben bunları geçen sene yaptım bunlara
ne oluyor, ne kıyameti koparıyorlar, artık başka işlere başlamışım. Ben
hiçbir zaman da şu olayım, bu olayım, para veya mevki kazanayım diye,
okulda da hiçbir zaman not alayım diye çalışmış değilim. Bu arada
Türkiye’de beni örnek gösterip özel kanun çıkarmışlar ki bu gibi adamlar
olursa askerliği 33 yaşına kadar erteleyelim diye,”
Ankara’daki
okula atılan çengel. Aklında hep Türkiye’deki eğitim ve neler olduğu
vardır. O zamanlardan bu işlerin nereye gideceğinin farkındadır. Kendi
okulunun başına gelen örneklerin çoğalıp çoğalmadığını şiddetle merak
etmektedir. Bir de bakar ki yüzlerce Anadolu Lisesi kurulmuştur üstelik
bunlara bir de üniversiteler eklenmektedir. “Kendi çocukları için
tanıyacağı imkanların bir kısmını bir ülke yabancı öğrenciye niye
verir.? Kendi kültürünü tanıtmak kendi dilini öğretmek kendine taraftar
olacak insanları o ülkelerde yetiştirmek için verir. Bir konuşma yap
dediler. Çok sevindik; dünyanın bin bir ülkesinde konuşmuşuz sonunda
kendi ülkemizde konuşacağız. Şiveme filan bir şey olmuştur diye
çalıştım. Hazırlandım. Salon dolmuş en önde zevat oturuyor. Biz başladık
Türkçe konuşmamızı yapmaya Önden Dekan Bey kalktı yüzü mosmor yanıma
geldi. Utanmış vaziyette Oktay Bey İngilizce anlatın dedi. Şoke oldum.
Ben memleketime geliyorum diyorlar ki Türkçe olmaz sınıfta yabancı
öğrenciler varmış. Ben de dedim ki Türkçe bilmeyen varsa kusura
bakmasın, ben Türkçe anlatmaya hasretim. Onlar çıksınlar ben onlara
sonra ingilizce anlatırım iki pakistanlı el kaldırdı: Zaten biz Türkçe
öğrenmek istiyoruz dediler...”
Bunu
diyen bu dekan, geçen sene istanbul’da Uluslararası Kimya Kurultayı’nı
yaptıklarında dünyadan adı sanı duyulmaz bir sürü adamı çağırırken
Profesör Sinanoğlu Türkiye’de olduğu halde bir tek onu davet etmek.
Gelenler sorarlar. “Oktay nerede bu toplantıda?”. Böylesi dünya
çapındaki bir bilim adamına küçük hesaplar sonucu yapılan bir tavır...
Her şeye rağmen bir takım odaklar onu hiçbir zaman içlerine
çekememişler. Bunun çocukluktan itibaren Türkiye’de dönen dolapların
kısmen içine düşmüş olmaya bağlıyor ve bir örnek veriyor.
“Ben
elli sene öncesinden bu işin eleştirisini yapıyordum ve bu hale
geleceğini de biliyordum. Bakın size bir misal vereyim; 1973’de
Amerika’da en büyük bilimsel yayınevlerinden birinin danışmanıydım. Adam
bana dedi ki Bize Washington’dan çok gizli bir rapor geldi, sen
Türkiye’ye çok bağlısın biliyorum. O yüzden aslında yasak ama ben sana
bunu vereyim. Rapor şu;
1973’de
devlet ya da CIA neyse bir araştırma şirketine yüzbinlerce dolar vererek
gizli bir araştırma yaptırıyor. Yakın bir gelecekte örneğin yirmi otuz
sene sonra Türkiye’nin dili toptan İngilizce olduğu zaman anaokulundan
başlayarak üniversitelerin sonuna kadar Türkiye’de Amerikan-İngiliz
kitap şirketleri için ne kadar bir Pazar oluşur. Üstünde mühür var.
Şahsa mahsustur. Çok gizli getirdim bunu burada akıllı sandığım
birilerine verdim. Kayboldu rapor. Bugün yirmi sene ya geçti ya geçmedi
bir de duruyoruz ki her türlü okulda artık dışarıdan direkt ithal bu
kitaplar ders kitabı olarak satılıyor ve okunuyor. Yani bu iş bitmiştir.
Nerdeyse sömürgelerde bile bu durum yoktur.
Bizdeki
devletin milli eğitim sistemindeki mantığının herkes 250 kelimelik bir
Tarzanca-İngilizce konuşsun kendi dilini unutsun başka hiçbir şey
öğrenmesin şekline dönüştüğünü söylüyor. İngilizler bur oyunu
Hindistan’da yaptıkları zaman herkes İngilizce öğrensin ki ilelebet köle
olsunlar politikasındaydı. Bizim devletin de yaptığı budur. Eğitimle
sömürgeleştirmektir. Bu bir ülkede eğitim dilini ana okullarına
indirdiğin zaman bir nesil içinde o ülkede o dil bitiyor. En basit
lafları söylüyorum üniversite öğrencisine anlamıyor.
Onu
asıl rahatsız eden eskiden sadece aydınlara el atmaya çalışanların artık
ellerinin cemaatlere halka uzanması şöyle anlatıyor düşüncelerini
“Anadolu imam hatip lisesi imam hatip lisesi iyi midir kötü müdür ayrı
sorun ama her halde imam hatip lisesindekinin Arapça-Farsça bilmesi daha
mantıklıdır. Müslümanlığı İngilizin kitabından okuyacak. Oyuna bak.
Endülüs’ü kurtardık daha buralar hala duruyor diyorlar. PKK filan daha
hikayedir. Bunlar Kürdistan filan kurdurmaz. Ya tamamen Amerikanın
kölesi olacak ya da biraz kıpırdanınca çaresiz İran’la işbirliği yapacak
İran bugün Batı’nın baş düşmanı. Amerika, İngiliz buna izin verir mi?
Bu durumun sonunda Türkler de Kürtler de hepsi hava alacaktır. Buralar
birkaç kavim arasında dışardan paylaşılacak Sevr filan hafif kalacak.
Nerelerin kimlere verilecek şimdiden belli, bu iş bitiyor. Bu ara bizim
millet daha farkında değil....
kaynak: GeldiK [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Hayatı, Biyoğrafisi Hakkında)
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu (1935 -
.... )
Doğum
tarihi 25 Şubat 1935
Doğum yeri
Bari, Italya
Eğitimi
Kimya (Üniversite)
Mesleği
Kimyacı, akademisyen, bilim adamı
Oktay
Sinanoğlu, (d. 25 Şubat 1935, Bari, İtalya), Türk kimyager,
akademisyen, bilim adamı.
Oktay
Sinanoğlu, TED Yenişehir Lisesi'ne 1953 yılında burslu öğrenci olarak
girdi ve okulu birincilikle bitirdi. Okulun bursuyla kimya mühendisliği
okumak üzere ABD'ye gitti. 1956'da ABD Kaliforniya Üniversitesi Berkeley
Kimya Mühendisliği'ni birincilikle bitirdi.
1957'de
Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nü 8 ayda birincilikle bitirerek
yüksek kimya mühendisi oldu. 1960'ta Yale Üniversitesi'nde yardımcı
doçent olarak çalışmaya başladı.
26
yaşında iken atom ve moleküllerin çok elektronlu kuramı ile "associate
professor" (doçent) ve 50 yıldır çözülemeyen bir matematik kuramını
bilim dünyasına kazandırdı ve "full professor" ( profesör ) ünvanını
aldı. Bu ünvan ile modern üniversite tarihinin ve Yale Üniversitesi
tarihinin en genç profesörü oldu. Yale Üniversitesi tarihinin son 100
yılında bu unvanı kazanan en genç insanıdır.
1964'te
Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde danışman profesör oldu. Yale
Üniversitesi'nde ikinci bir kürsüye daha profesör olarak atandı. Dünyada
yeni kurulmaya başlayan moleküler biyoloji dalının ilk profesörlerinden
biri oldu. DNA sarmalının çözelti içinde o halde nasıl durduğuna
açıklama getirmiştir. Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'ne (National
Academy of Sciences) üye seçilen ilk ve tek Türk oldu. Dünyanın pek çok
yerinde buluşları ve kuramları ile ilgili konferanslar verdi.
İki
defa Nobel' e aday gösterildi. Defalarca Nobel Akademisinin isteği
üzerine Nobel'e adaylar gösterdi. Dünyanın sayısız yerinde sayısız
buluşları ve teoremleri ile ilgili sayısız konferans verdi.
Oktay
Sinanoğlu Nobel Fizik Ödülü için aday gösteren kurumun üyesidir.Bu
alanda görev yapan ilk Türk profesörüdür.
28
yaşından beri devam ettiği Yale Üniversitesi'nde moleküler biyoloji ve
kimya olmak üzere iki kürsüde profesör olarak görevini sürdürüyor.
Yıldız Teknik Üniversitesi'den ise emekli oldu.
Kitapları Türk Aynştaynı , Türkiye İş Bankası
Yayınları (Söyleşi Kitabı)
"Bye Bye
Türkçe": Bir Nev-York Rüyası, Otopsi, (2000).
Hedef
Türkiye, Otopsi, (2002).
Büyük
Uyanış, Otopsi, (2002).
Ne Yapmalı? Yeniden
Diriliş ve Kurtuluş İçin..., Otopsi, (2003).
OKTAY SİNANOĞLU
Sayın
Profesör Doktor Oktay Sinanoğlu; dünyanın en genç yaşta profesör olmuş
kişisi ve Nobel adayı. 1953 yılında Ankara’da TED’in Yenişehir Lisesini
birincilikle bitirdi. O zaman lisenin eğitim dili tamamen Türkçe’ydi,
takviyeli yabancı dil dersleri vardı, sonradan kolej oldu. TED
tarafından Amerika’ya burslu Kimya Mühendisliği için gönderildi. 1956
yılında Amerika Birleşik Devletleri Kaliforniya Üniversitesi,
Berkeley’de Kimya Mühendisliğini birincilikle bitirdi. 1957’de Amerika
Birleşik Devletlerinde MIT’den birincilikle Yüksek Kimya Mühendisi oldu.
Alfred Sloan ödülünü aldı. 1959’da Kaliforniya Üniversitesi,
Berkeley’de; Kuramsal Kimya Doktorasını yaptı, doktorasını yaparken iki
ödül kazandı. 1959-1960 yıllarında Amerika Birleşik Devletleri Atom
Enerjisi Merkezinde araştırmalar yaptı. 1961’de hem Harward, hem de
Yale’de kendisinin yeni Nicem (“Kuvantum”)Kimyası ve fiziği üzerine
teorileri hakkında üst düzey derslerde yeni buluşlarını anlattı. 1962
yılında Batının 300 yılda en genç profesörü oldu (26 yaşında Yale
Üniversitesinde); 1962 yılında Ortadoğu Teknik Üniversitesi mütevelli
heyeti yalnız Oktay Sinanoğlu’na mahsus olmak üzere kendisine Danışman
Profesör unvanını verdi. Türkiye’de de kuramsal kimya bölümünü kurdu.
Ortadoğu Teknik Üniversitesinde eğitimin Türkçe olması için uğraş verdi.
Ama, tabii olmadı. 1964’de Moleküler Biyoloji konusunda ikinci
kürsüsüne Yale Üniversitesine atandı. 1973’te Almanya’nın en yüksek
Aleksander von Humboldt Bilim Ödülünü ilk kazanan kişi oldu. 1975’te
Japonya’nın Uluslararası Seçkin Bilimci Ödülünü kazandı; yine 1975
yılında özel kanunla Oktay Sinanoğlu’na ilk ve tek, Türkiye Cumhuriyeti
Profesörü unvanı verildi. 1976’da Japonya’ya Türkiye Cumhuriyeti Özel
Elçisi olarak gönderildi. Kendisi Türk-Japon kültür, bilim ve eğitim
ilişkilerinin temellerini atmıştır. Amerika Bilim ve Sanat Akademisinin
ilk ve tek Türk üyesidir. Hindistan’ın Devlet Misafiri olarak, Hintli
Bakanlarla ve Cumhurbaşkanıyla görüşmüştür. Meksika’da aynı seviyede
Üçüncü Dünya Bağımsızlığı için çalışmıştır. 1962’den günümüze dek ilk
TÜBİTAK Bilim Ödülünü, ilk Sedat Simavi ödülünü, 1992’de Bilgi Çağı,
1995’te İLESAM Üstün Hizmet Ödülünü, ayrıca Yılın Fikir Adamı, Yılın
Bilim Adamı ödüllerini aldı. Yıldız Teknik, Yesevi Kazakistan ve benzeri
bir çok kuruluşta profesör, mütevelli heyeti üyesi, ****** Kültür
Kurumu asli üyesidir. 250 kadar uluslararası bilimsel yayını, bilim
kuramları, çeşitli dillere çevrilmiş kitapları vardır. Türkiye’de de
Türkçe pek çok yayın yapmıştır. Değişik ülkelerde iki kez Nobel’e aday
gösterilmiştir.
“GİTMESEYDİM,
AMERİKA’nın KÖLESİ OLURDUM”
Oktay
Sinanoğlu ABD Yale Üniversite’nde 26 yaşında profesör olmuş, kimya
alanında gerçekleştirdiği kuramları ile dünyayı ayağa kaldırdığı bu
yıllarda Time, Der Speigel başta olmak tüm dünya basınının kapağında yer
almıştı. Dünya çapında ülkemizin adını duyururken iki kez Nobel’e aday
gösterilmişti. Uzun zaman basının ilgisinden uzak duran Prof. Sinanoğlu
artık millete kimsenin söyleyemediği bir çokşeyi söylemenin görevi
olduğuna inanıyor.
Prof. Oktay
Sinanoğlu dünyanın dört yanındaki birçok üniversitenin öğretim üyesi,
Kırk yıla yakın çapında bilim adamları yetişirmiş, sayılmayacak kadar
ödülle ve kendi adını taşıyan kuramlara sahip. Onunla Yıldız
Üniversitesi’ndeki mütevazi odasında konuşuyoruz. Bu görkem ve gözlerden
fışkıran bu zekaya son derece mütevazi. IQ’sunun Einstein’dan bile
yüksek oluşundan söz edilmesine bile izin vermiyor. Oysa Batı dünyasının
300 yıldır en genç profesörü olma rekorunu kırmış. Boğaziçi
Üniversitesi ve Orta Doğu Teknik Üniversitelerinin kurulmalarında önemli
rol oynamış.
Asla kendi
konusuyla sınırlı kalmamış. O, kendisini dünyadaki her soruna karşı
sorumlu hisseden, dünya ile gerçekten barışık nadir insanlardan. Bir
yandan bilim dünyasının alt üst ederken, diğer yandan yıllardır. Yatıyla
okyanusları dolaşıyor, tarih dahil bir çok konuya meraklı. Uçak
kullanıyor, beş yıl kadar önce pilotluk brövesi almış. Bunca yıl
yurdundan uzak kalmış olmasına karşın çok temiz bir Türkçe ile
konuşuyor. Bu arada anlatmaktan hoşlanmasa da saz çaldığından, ne kadar
güzel dans ettiğinden biraz çapkın olduğundan da söz edildiğini duyduk.
Beyninin hiç körelmemesinde tüm bunların da bir anlamı olsa gerek
“Anadolu’yu
dahi dolaşıp bir takım konuşmalar yapmaya çalışıyorum. Kamuoyunu
devamlı ıvır zıvırlarla meşgul ediyorlar ve alttan götürüyorlar.
Türkiye’de bizim gibilerden başka da kimse çıkıp bir şey söylemiyor. Ya
bilmiyorlar, ya korkuyorlar ya da satılmışlar. Dolayısıyla bize çok iş
düşüyor. Başkaları bunlarla uğraşsa da biz de matematikle uğraşsak çok
iyi olacak ama ne yapalım. Bu da boynumuzun borcu”
Aslında Amerika’ya hiç de isteyerek gitmemiş,
Şimdiki Ankara Koleji o zamanın Yenişehir Lisesi’nde önem verilen
misyoner okullarından nefret edilen zaman “Daha ilkokuldan bize denirdi
ki; Harput’ta Merzifon’da bile bir sürü Amerikan koleji vardı. Lozan’dan
önce Osmanlı’yı bunlar yıktı. Silah depoluğu yaptı, Azınlıkları
kışkırttı, Bulgar isyanını Robert Kolej’den yetişen biri çıkardı. “Türk
kimliği Türk kültürü içinde çağdaşlaşmak ve hatta dünyanın önüne geçmek
amaç
“Derken biz son sınıfa
geldik. Derneğin parası bitti, okulu kapatacağız. Başınızın çaresine
bakın dediler. Bir senemiz kalmış. Eylül’de geldik ki okul duruyor mu
diye okul duruyor. Üstelik her yer boyanmış gıcır gıcır on beş tane
İngiltere’den ve Amerika’dan öğretmen gelmiş. Hoppala ........... Benden
başka o zaman ‘ya kardeşim bu okul iflas ediyordu, bunların parası
nerden çıktı? Diye soran yok. Gelen hocaların en başı da Mr. Browning,
bize ingilizce dersine geliyor. Mr. Browning sınıfa Oxford
Üniversitesi’nin kara cüppesi ile geliyor Bunlar aslında 12. Asırda
karatay Medresesi’nden binaları cüppeleri ve doktora sistemi filan aynen
kopye edilerek alınmıştır. Baktım ders aralarında gelir gelmez Türk
gazetelerini okuyor, gayet iyi Türkçe biliyor. Bir tatil oluyor, Erzurum
taraflarına gidiyor. O zamanlar oralar yasak bölge kimse gidemiyor.
Aslında adama insan olarak da hayranım öğrendim ki Oxford
Üniversitesinde klasikler kürsüsünde Don ünvanı var. Çok büyük bir adam
Ankara’da kı kırtipyoz bir okulda ingilizce ders vermesinin ne anlamı
var? Hatta benim huylandığımı anladı ‘Ben casusum zaten filan diye dalga
geçti. Yirmi yıl sonra İngiltere kraliçesinden en büyük madalyayı
aldığında da benden başka kimse ‘Mr. Browning denen bu adama ingiltere
kraliçesi bu kadar büyük bir madalyayı niye verir? Diye sormadı.”
Baş
döndürücü bir kariyer. Cumhuriyet tarihinin yakın tanığı 1948 yılında
Missouri gemisinin gelişini Türkiye’nin başına gelen en büyük
felaketlerin başlangıcı olarak görüyor. Kızılay’da otururlarken
Amerikalı bir çavuşun kapısının önüne park ettiği motorunu hayranlıkla
ellediği için camdan tüfekle ateş ederek öldürdüğü çocuk ve yeni yapılan
TBMM’nin bahçesine inşa edilen binanın Amerikan karargahı oluşu
unutamadığı anılarından “Ben bunları görerek büyüdüm ve beni Amerika’ya
göndermek istiyorlar. Önce asla kabul etmedim, ihanet olarak gördüm.
Sonra birileri akıl verdi. Oğlum senin bir yarım anan var ona bir şey
olsa nasıl okuyacaksın. Aç kalırsınız. Sen git sonra bildiğini oku dedi.
Başkanın odasında; ki bu hayatımın dönüm noktasıdır; arkasında da Türk
bayrağı ve ****** resmi. Baktım ve içinden yemin ettim; gideceğim orada
bu adamları bu düşmanı içinden tanıyacağım ve kısmet olursa orada söz
sahibi olacağım ve burada onlarla mücadele edeceğim. Anlamıştım ki
burada kalırsam zaten Amerika’nın kölesi olacağım. Ve gittik, çok şükür
ki bunları yapmakta söz konusu oldu. Sonuç alıyor muyuz bilmiyorum ama
kavgamızı yapıyoruz.”
Ancak
derdini anlatabildiği bir ingilizce ile 17 yaşında kendini Amerika’da
bulmuş. Okuldakilere şok üzerine şok yaşatarak sene ortasında bitirme
sınavlarını alarak iki gün içinde üç sınıf atmamış. “Bilim dili
ingilizce filan değildir. O İngiliz safsatasıdır, bilim dili
matematiktir. Berkeley’e geçtim. Arkasından Amerika’nın öbür ucundan bir
burs geldi master için. Sekiz ayda da onlar bitti. Ben zaten bir yandan
araştırmalarıma kendim başlamışım, ne yapacağımı bilmiyorum. Bu arada
kayağa dağlara tırmanmaya gidiyorum. Hoca beni ortalıkta göremiyormuş;
Valla, birkaç çalışma yaptım gelip anlatayım dedim. Anlattım, önce
inanmadı. Tahtada bir iki saat ispat ettik ‘ Aman, bunları hemen
yayınlamalıyız.’ Dedi bu kadarı fazla bile sana doktora için dediler.”
O
arada “Atom moleküllerinin çok elektronlu teorisi” diye konuyu ortaya
atmış. Meğerse buna da bütün bu işin babaları 50 senedir bu iş çözülemez
derlemiş. Dünyada bir kıyamet kopuyor. O artık kendi deyimiyle “Rock
starları” gibi, devamlı uçaklarda, dünyanın bütün üniversitelerinin
kürsülerindedir. Sonunda Yale’de karar verir, hiç olmazsa deniz
kıyısıdır. Yale olur da Harward rahat verir mi? Bir yıl kadar her
ikisinde birden çalışır. Derken profesör olur. 26 yaşında iş
arkadaşlarının hepsi 50’nın üstünde Fakülte toplantılarında en genç o
...Bütün dünyanın dergilerinde o. Bunları övünerek anlattığını sanmayın.
Onun duygusal tepkisi farklıdır. “Ben bunları geçen sene yaptım bunlara
ne oluyor, ne kıyameti koparıyorlar, artık başka işlere başlamışım. Ben
hiçbir zaman da şu olayım, bu olayım, para veya mevki kazanayım diye,
okulda da hiçbir zaman not alayım diye çalışmış değilim. Bu arada
Türkiye’de beni örnek gösterip özel kanun çıkarmışlar ki bu gibi adamlar
olursa askerliği 33 yaşına kadar erteleyelim diye,”
Ankara’daki
okula atılan çengel. Aklında hep Türkiye’deki eğitim ve neler olduğu
vardır. O zamanlardan bu işlerin nereye gideceğinin farkındadır. Kendi
okulunun başına gelen örneklerin çoğalıp çoğalmadığını şiddetle merak
etmektedir. Bir de bakar ki yüzlerce Anadolu Lisesi kurulmuştur üstelik
bunlara bir de üniversiteler eklenmektedir. “Kendi çocukları için
tanıyacağı imkanların bir kısmını bir ülke yabancı öğrenciye niye
verir.? Kendi kültürünü tanıtmak kendi dilini öğretmek kendine taraftar
olacak insanları o ülkelerde yetiştirmek için verir. Bir konuşma yap
dediler. Çok sevindik; dünyanın bin bir ülkesinde konuşmuşuz sonunda
kendi ülkemizde konuşacağız. Şiveme filan bir şey olmuştur diye
çalıştım. Hazırlandım. Salon dolmuş en önde zevat oturuyor. Biz başladık
Türkçe konuşmamızı yapmaya Önden Dekan Bey kalktı yüzü mosmor yanıma
geldi. Utanmış vaziyette Oktay Bey İngilizce anlatın dedi. Şoke oldum.
Ben memleketime geliyorum diyorlar ki Türkçe olmaz sınıfta yabancı
öğrenciler varmış. Ben de dedim ki Türkçe bilmeyen varsa kusura
bakmasın, ben Türkçe anlatmaya hasretim. Onlar çıksınlar ben onlara
sonra ingilizce anlatırım iki pakistanlı el kaldırdı: Zaten biz Türkçe
öğrenmek istiyoruz dediler...”
Bunu
diyen bu dekan, geçen sene istanbul’da Uluslararası Kimya Kurultayı’nı
yaptıklarında dünyadan adı sanı duyulmaz bir sürü adamı çağırırken
Profesör Sinanoğlu Türkiye’de olduğu halde bir tek onu davet etmek.
Gelenler sorarlar. “Oktay nerede bu toplantıda?”. Böylesi dünya
çapındaki bir bilim adamına küçük hesaplar sonucu yapılan bir tavır...
Her şeye rağmen bir takım odaklar onu hiçbir zaman içlerine
çekememişler. Bunun çocukluktan itibaren Türkiye’de dönen dolapların
kısmen içine düşmüş olmaya bağlıyor ve bir örnek veriyor.
“Ben
elli sene öncesinden bu işin eleştirisini yapıyordum ve bu hale
geleceğini de biliyordum. Bakın size bir misal vereyim; 1973’de
Amerika’da en büyük bilimsel yayınevlerinden birinin danışmanıydım. Adam
bana dedi ki Bize Washington’dan çok gizli bir rapor geldi, sen
Türkiye’ye çok bağlısın biliyorum. O yüzden aslında yasak ama ben sana
bunu vereyim. Rapor şu;
1973’de
devlet ya da CIA neyse bir araştırma şirketine yüzbinlerce dolar vererek
gizli bir araştırma yaptırıyor. Yakın bir gelecekte örneğin yirmi otuz
sene sonra Türkiye’nin dili toptan İngilizce olduğu zaman anaokulundan
başlayarak üniversitelerin sonuna kadar Türkiye’de Amerikan-İngiliz
kitap şirketleri için ne kadar bir Pazar oluşur. Üstünde mühür var.
Şahsa mahsustur. Çok gizli getirdim bunu burada akıllı sandığım
birilerine verdim. Kayboldu rapor. Bugün yirmi sene ya geçti ya geçmedi
bir de duruyoruz ki her türlü okulda artık dışarıdan direkt ithal bu
kitaplar ders kitabı olarak satılıyor ve okunuyor. Yani bu iş bitmiştir.
Nerdeyse sömürgelerde bile bu durum yoktur.
Bizdeki
devletin milli eğitim sistemindeki mantığının herkes 250 kelimelik bir
Tarzanca-İngilizce konuşsun kendi dilini unutsun başka hiçbir şey
öğrenmesin şekline dönüştüğünü söylüyor. İngilizler bur oyunu
Hindistan’da yaptıkları zaman herkes İngilizce öğrensin ki ilelebet köle
olsunlar politikasındaydı. Bizim devletin de yaptığı budur. Eğitimle
sömürgeleştirmektir. Bu bir ülkede eğitim dilini ana okullarına
indirdiğin zaman bir nesil içinde o ülkede o dil bitiyor. En basit
lafları söylüyorum üniversite öğrencisine anlamıyor.
Onu
asıl rahatsız eden eskiden sadece aydınlara el atmaya çalışanların artık
ellerinin cemaatlere halka uzanması şöyle anlatıyor düşüncelerini
“Anadolu imam hatip lisesi imam hatip lisesi iyi midir kötü müdür ayrı
sorun ama her halde imam hatip lisesindekinin Arapça-Farsça bilmesi daha
mantıklıdır. Müslümanlığı İngilizin kitabından okuyacak. Oyuna bak.
Endülüs’ü kurtardık daha buralar hala duruyor diyorlar. PKK filan daha
hikayedir. Bunlar Kürdistan filan kurdurmaz. Ya tamamen Amerikanın
kölesi olacak ya da biraz kıpırdanınca çaresiz İran’la işbirliği yapacak
İran bugün Batı’nın baş düşmanı. Amerika, İngiliz buna izin verir mi?
Bu durumun sonunda Türkler de Kürtler de hepsi hava alacaktır. Buralar
birkaç kavim arasında dışardan paylaşılacak Sevr filan hafif kalacak.
Nerelerin kimlere verilecek şimdiden belli, bu iş bitiyor. Bu ara bizim
millet daha farkında değil....
kaynak: GeldiK [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Salı Tem. 19, 2011 2:24 pm tarafından glewci
» Xara3d5 3 boyutlu yazi yazma programi (dj isimleri yazmak icin şahane)
C.tesi Nis. 16, 2011 10:24 am tarafından erhan2188
» Hareketli Avatar Yapımı
C.tesi Mart 12, 2011 9:47 pm tarafından (fog)'(x)
» Sjsro 11d'li Media.pk2...!!
C.tesi Mart 12, 2011 1:26 pm tarafından womekan
» Pet (Horse, Wolf, Kervan vs.) Auto Pot.
Salı Şub. 15, 2011 5:11 pm tarafından wiar01
» Silkroad'ı 3D Oynayın! Bir İlk :)
Perş. Şub. 03, 2011 4:38 pm tarafından Fleyd
» Kangurularla Apaçi
Perş. Şub. 03, 2011 3:35 pm tarafından (fog)'(x)
» EiffeL Kulesi Önünde Apaçi :)
Perş. Şub. 03, 2011 3:33 pm tarafından (fog)'(x)
» Apaçi Marşı- Bağlama&Gitar
Perş. Şub. 03, 2011 3:27 pm tarafından (fog)'(x)
» Apaçi Müziği - Gitar Versiyon
Perş. Şub. 03, 2011 3:21 pm tarafından (fog)'(x)