Seyfi Baba
Geçen akşam eve geldim.
Dediler:
-Seyfi Baba
Hastalanmış, yatıyormuş.
-Nesi varmış acaba?
-Bilmeyiz, oğlu haber verdi geçerken bu sabah.
-Keşki
ben evde olaydım... Esef ettim, vah vah!
Bir fener yok mu, verin...
Nerde sopam? Kız çabuk ol...
Gecikirsem kalırım beklemeyin... Zîrâ
yol
Hem uzun, hem de bataktır...
-Daha
a'lâ, kalınız:
Teyzeniz geldi, bu akşam, değiliz biz yalınız.
Sopa
sağ elde, kırık camlı fener sol elde;
Boşanan yağmur iliklerde,
çamur ta belde.
Hani, çoktan gömülen kaldırımın, hortlayarak,
"Gel!"
diyen taşları kurtarmasa, insan batacak.
Saksağanlar gibi sektikçe
birinden birine,
Boğuyordum müteveffâyı bütün âferine.
Sormayın
derdimi, bitmez mi o taşlar, giderek,
Düştü artık bize göllerde
pekâlâ yüzmek!
Yakamozlar saçarak her tarafından fenerim,
Çifte
sandal, yüzüyorduk, o yüzer, ben yüzerim!
Çok mu yüzdük bilemem,
toprağı bulduk neyse;
Fenerim başladı etrâfını tektük hisse.
Vâkıâ
ben de yoruldum, o fakat pek yorgun...
Bakıyordum daha mahmurluğu
üstünde onun:
Kâh olur, kör gibi Çarpar sıvasız bir duvara;
Kâh
olur, mürde şuâ'âtı düşer bir mezara;
Kâh bir sakfı çökük hânenin
altında koşar;
Kâh bir ma'bed-i fersûdenin üstünden aşar;
Vakt
olur pek sapa yerlerde, bakarsın, dolaşır;
Sonra en korkulu eşhâsa
çekinmez, sataşır;
Gecenin sütre-i yeldâsını çekmiş, üryan,
Sokulup
bir saçağın altına gûyâ uyuyan
Hânüman yoksulu binlerce sefilân-ı
beşer;
Sesi dinmiş yuvalar, hâke serilmiş evler;
Kocasından
boşanan bir sürü bîçâre karı;
O kopan râbıtanın, darmadağın
yavruları;
Zulmetin, yer yer, içinden kabaran mezbeleler:
Evi
sırtında, sokaklarda gezen âileler!
Gece rehzen, sabah olmaz mı
bakarsın, sâil!
Serserî, derbeder, âvâre, harâmî, kâtil...
Böyle
kaç manzara gördüyse bizim kör kandil
Bana göstermeli bir kerre...
Niçin? Belli değil!
Ya o bîçâre de râhmet suyu nûş eyliyerek,
Hatm-i
enfâs edivermez mi hemen "cız!" diyerek?
O zaman sâmi'anın,
lâmisenin sevkıyle
Yürüyen körlere döndüm, o ne dehşetti hele!
Sopam
artık bana hem göz, hem ayak, hem eldi...
Ne yalan söyliyeyim
kalbime haşyet geldi.
Hele yâ Rabbi şükür, karşıdan üç tâne fener
Geçiyor...
Sapmıyarak doğru yürürlerse eğer,
Giderim arkalarından... Yolu
buldum zâten.
Yolu buldum, diyorum, gelmiş iken hâlâ ben!
İşte
karşımda bizim yâr-ı kadîmin yurdu.
Bakalım var mı ışık? Yoksa
muhakkak uyudu.
Kapının orta yerinden ucu değnekli bir ip
Sarkıtılmış
olacak, bir onu bulsam da çekip
Açıversem... İyi amma kapı zâten
aralık...
Gâlibâ bir çıkan olmuş... Neme lâzım, artık
Girerim ben
diyerek kendimi attım içeri,
Ayağımdan çıkarıp lâstiği geçtim ileri.
Sağa
döndüm, azıcık gitmeden üç beş basamak
Merdiven geldi ki zorcaydı
biraz tırmanmak!
Sola döndüm, odanın eski şayak perdesini,
Aralarken
kulağım duydu fakîrin sesini:
- Nerde kaldın? Beni hiç
yoklamadın evlâdım!
Haklısın, bende kabâhat ki haber yollamadım.
Bilirim
çoktur işin, sonra bizim yol pek uzun...
Hele dinlen azıcık
anlaşılan yorgunsun.
Bereket versin ateş koydu demin komşu kadın...
Üşüyorsan
eşiver mangalı, eş eş de ısın.
Odanın loşluğu kasvet veriyor
pek, baktım
Şu fener yansa, deyip bir kutu kibrit çaktım.
Hele son
kibriti tuttum da yakından yüzüne,
Sürme çekmiş gibi nûr indi mumun
körgözüne!
O zaman nîm açılıp perde-i zulmet, nâgâh,
Gördü bir
sahne-i üryân-ı sefâlet ki nigâh,
Şâir olsam yine tasvîri otur bence
muhâl:
O perîşanlığı derpîş edemez çünkü hayâl!
Çekerek
dizlerinin üstüne bir eski aba,
Sürünüp mangala yaklaştı bizim Seyfı
Baba.
-Ihlamur verdi demin komşu... Bulaydık, şunu, bir...
-Sen
otur, ben ararım...
-Olsa içerdik,
iyidir...
Aha buldum, aramak istemez oğlum, gitme...
Ben de bir
karnı geniş cezve geçirdim elime,
Başladım kaynatarak vemeye fincan
fincan,
Azıcık geldi bizim ihtiyarın benzine kan.
-Şimdi anlat
bakalım, neydi senin hastalığın?
Nezle oldun sanırım, çünkü bu kış
pek salgın.
-Mehmed Ağa'nın evi akmış. Onu aktarmak için
Dama
çıktım, soğuk aldım, oluyor on beş gün.
Ne işin var kiremitlerde a
sersem desene!
İhtiyarlık mı nedir, şaşkınım oğlum bu sene.
Hadi
aktamıyayım... Kim getirir ekmeğimi?
Oturup kör gibi, nâmerde el
açmak iyi mi?
Kim kazanmazsa bu dünyâda bir ekmek parası:
Dostunun
yüz karası; düşmanının maskarası!
Yoksa yetmiş beşi geçmiş bir adam
iç yapamaz;
Ona ancak yapacak: Beş vakit abdestle namaz.
Hastalandım,
bakacak kimseciğim yok; Osman
Gece gündüz koşuyor iş diye, bilmem ne
zaman
Eli ekmek tutacak? İşte saat belki de üç
Görüyorsun daha
gelmez... Yalınızlık pek güç.
Ba'zı bir hafta geçer, uğrayan olmaz
yanıma;
Kimsesizlik bu sefer tak dedi artık canıma!
-Seni bir
terleteyim sımsıkı örtüp bu gece!
Açılırsın, sanırım, terlemiş olsan
iyice.
İhtiyar terliyedursun gömülüp yorganına...
Atarak ben
de geniş bir kebe mangal yanına,
Başladım uyku teharrîsine, lâkin ne
gezer!
Sızmışım bir aralık neyse yorulmuş da meğer.
Ortalık açmış,
uyandım. Dedim, artık gideyim,
Önce amma şu fakîr âdemi memnûn
edeyim.
Bir de baktım ki: Tek onluk bile yokmuş kesede;
Mühürüm
boynunu bükmüş duruyormuş sâde!
O zaman koptu içimden şu tehassür
ebedî:
Ya hamiyyetsiz olaydım, ya param olsa idi!
Mehmet
Akif Ersoy
Geçen akşam eve geldim.
Dediler:
-Seyfi Baba
Hastalanmış, yatıyormuş.
-Nesi varmış acaba?
-Bilmeyiz, oğlu haber verdi geçerken bu sabah.
-Keşki
ben evde olaydım... Esef ettim, vah vah!
Bir fener yok mu, verin...
Nerde sopam? Kız çabuk ol...
Gecikirsem kalırım beklemeyin... Zîrâ
yol
Hem uzun, hem de bataktır...
-Daha
a'lâ, kalınız:
Teyzeniz geldi, bu akşam, değiliz biz yalınız.
Sopa
sağ elde, kırık camlı fener sol elde;
Boşanan yağmur iliklerde,
çamur ta belde.
Hani, çoktan gömülen kaldırımın, hortlayarak,
"Gel!"
diyen taşları kurtarmasa, insan batacak.
Saksağanlar gibi sektikçe
birinden birine,
Boğuyordum müteveffâyı bütün âferine.
Sormayın
derdimi, bitmez mi o taşlar, giderek,
Düştü artık bize göllerde
pekâlâ yüzmek!
Yakamozlar saçarak her tarafından fenerim,
Çifte
sandal, yüzüyorduk, o yüzer, ben yüzerim!
Çok mu yüzdük bilemem,
toprağı bulduk neyse;
Fenerim başladı etrâfını tektük hisse.
Vâkıâ
ben de yoruldum, o fakat pek yorgun...
Bakıyordum daha mahmurluğu
üstünde onun:
Kâh olur, kör gibi Çarpar sıvasız bir duvara;
Kâh
olur, mürde şuâ'âtı düşer bir mezara;
Kâh bir sakfı çökük hânenin
altında koşar;
Kâh bir ma'bed-i fersûdenin üstünden aşar;
Vakt
olur pek sapa yerlerde, bakarsın, dolaşır;
Sonra en korkulu eşhâsa
çekinmez, sataşır;
Gecenin sütre-i yeldâsını çekmiş, üryan,
Sokulup
bir saçağın altına gûyâ uyuyan
Hânüman yoksulu binlerce sefilân-ı
beşer;
Sesi dinmiş yuvalar, hâke serilmiş evler;
Kocasından
boşanan bir sürü bîçâre karı;
O kopan râbıtanın, darmadağın
yavruları;
Zulmetin, yer yer, içinden kabaran mezbeleler:
Evi
sırtında, sokaklarda gezen âileler!
Gece rehzen, sabah olmaz mı
bakarsın, sâil!
Serserî, derbeder, âvâre, harâmî, kâtil...
Böyle
kaç manzara gördüyse bizim kör kandil
Bana göstermeli bir kerre...
Niçin? Belli değil!
Ya o bîçâre de râhmet suyu nûş eyliyerek,
Hatm-i
enfâs edivermez mi hemen "cız!" diyerek?
O zaman sâmi'anın,
lâmisenin sevkıyle
Yürüyen körlere döndüm, o ne dehşetti hele!
Sopam
artık bana hem göz, hem ayak, hem eldi...
Ne yalan söyliyeyim
kalbime haşyet geldi.
Hele yâ Rabbi şükür, karşıdan üç tâne fener
Geçiyor...
Sapmıyarak doğru yürürlerse eğer,
Giderim arkalarından... Yolu
buldum zâten.
Yolu buldum, diyorum, gelmiş iken hâlâ ben!
İşte
karşımda bizim yâr-ı kadîmin yurdu.
Bakalım var mı ışık? Yoksa
muhakkak uyudu.
Kapının orta yerinden ucu değnekli bir ip
Sarkıtılmış
olacak, bir onu bulsam da çekip
Açıversem... İyi amma kapı zâten
aralık...
Gâlibâ bir çıkan olmuş... Neme lâzım, artık
Girerim ben
diyerek kendimi attım içeri,
Ayağımdan çıkarıp lâstiği geçtim ileri.
Sağa
döndüm, azıcık gitmeden üç beş basamak
Merdiven geldi ki zorcaydı
biraz tırmanmak!
Sola döndüm, odanın eski şayak perdesini,
Aralarken
kulağım duydu fakîrin sesini:
- Nerde kaldın? Beni hiç
yoklamadın evlâdım!
Haklısın, bende kabâhat ki haber yollamadım.
Bilirim
çoktur işin, sonra bizim yol pek uzun...
Hele dinlen azıcık
anlaşılan yorgunsun.
Bereket versin ateş koydu demin komşu kadın...
Üşüyorsan
eşiver mangalı, eş eş de ısın.
Odanın loşluğu kasvet veriyor
pek, baktım
Şu fener yansa, deyip bir kutu kibrit çaktım.
Hele son
kibriti tuttum da yakından yüzüne,
Sürme çekmiş gibi nûr indi mumun
körgözüne!
O zaman nîm açılıp perde-i zulmet, nâgâh,
Gördü bir
sahne-i üryân-ı sefâlet ki nigâh,
Şâir olsam yine tasvîri otur bence
muhâl:
O perîşanlığı derpîş edemez çünkü hayâl!
Çekerek
dizlerinin üstüne bir eski aba,
Sürünüp mangala yaklaştı bizim Seyfı
Baba.
-Ihlamur verdi demin komşu... Bulaydık, şunu, bir...
-Sen
otur, ben ararım...
-Olsa içerdik,
iyidir...
Aha buldum, aramak istemez oğlum, gitme...
Ben de bir
karnı geniş cezve geçirdim elime,
Başladım kaynatarak vemeye fincan
fincan,
Azıcık geldi bizim ihtiyarın benzine kan.
-Şimdi anlat
bakalım, neydi senin hastalığın?
Nezle oldun sanırım, çünkü bu kış
pek salgın.
-Mehmed Ağa'nın evi akmış. Onu aktarmak için
Dama
çıktım, soğuk aldım, oluyor on beş gün.
Ne işin var kiremitlerde a
sersem desene!
İhtiyarlık mı nedir, şaşkınım oğlum bu sene.
Hadi
aktamıyayım... Kim getirir ekmeğimi?
Oturup kör gibi, nâmerde el
açmak iyi mi?
Kim kazanmazsa bu dünyâda bir ekmek parası:
Dostunun
yüz karası; düşmanının maskarası!
Yoksa yetmiş beşi geçmiş bir adam
iç yapamaz;
Ona ancak yapacak: Beş vakit abdestle namaz.
Hastalandım,
bakacak kimseciğim yok; Osman
Gece gündüz koşuyor iş diye, bilmem ne
zaman
Eli ekmek tutacak? İşte saat belki de üç
Görüyorsun daha
gelmez... Yalınızlık pek güç.
Ba'zı bir hafta geçer, uğrayan olmaz
yanıma;
Kimsesizlik bu sefer tak dedi artık canıma!
-Seni bir
terleteyim sımsıkı örtüp bu gece!
Açılırsın, sanırım, terlemiş olsan
iyice.
İhtiyar terliyedursun gömülüp yorganına...
Atarak ben
de geniş bir kebe mangal yanına,
Başladım uyku teharrîsine, lâkin ne
gezer!
Sızmışım bir aralık neyse yorulmuş da meğer.
Ortalık açmış,
uyandım. Dedim, artık gideyim,
Önce amma şu fakîr âdemi memnûn
edeyim.
Bir de baktım ki: Tek onluk bile yokmuş kesede;
Mühürüm
boynunu bükmüş duruyormuş sâde!
O zaman koptu içimden şu tehassür
ebedî:
Ya hamiyyetsiz olaydım, ya param olsa idi!
Mehmet
Akif Ersoy
Salı Tem. 19, 2011 2:24 pm tarafından glewci
» Xara3d5 3 boyutlu yazi yazma programi (dj isimleri yazmak icin şahane)
C.tesi Nis. 16, 2011 10:24 am tarafından erhan2188
» Hareketli Avatar Yapımı
C.tesi Mart 12, 2011 9:47 pm tarafından (fog)'(x)
» Sjsro 11d'li Media.pk2...!!
C.tesi Mart 12, 2011 1:26 pm tarafından womekan
» Pet (Horse, Wolf, Kervan vs.) Auto Pot.
Salı Şub. 15, 2011 5:11 pm tarafından wiar01
» Silkroad'ı 3D Oynayın! Bir İlk :)
Perş. Şub. 03, 2011 4:38 pm tarafından Fleyd
» Kangurularla Apaçi
Perş. Şub. 03, 2011 3:35 pm tarafından (fog)'(x)
» EiffeL Kulesi Önünde Apaçi :)
Perş. Şub. 03, 2011 3:33 pm tarafından (fog)'(x)
» Apaçi Marşı- Bağlama&Gitar
Perş. Şub. 03, 2011 3:27 pm tarafından (fog)'(x)
» Apaçi Müziği - Gitar Versiyon
Perş. Şub. 03, 2011 3:21 pm tarafından (fog)'(x)