Kocakarı ile Ömer
Üstad-ı necibim
Ali Ekrem Bey'e
Yok ya Abbas'ı bilmeyen, kimdi?..
O
sahabiyi dinleyin, şimdi:
"Bir karanlık geceydi pek de ayaz..
İbni
Hattâb'ı görmek üzre biraz,
Çıktım evden ki yollar ıpıssız.
Yolcu
bir benmişim meğer yalnız!
Aradan geçmemişti çok da zaman,
Az
ilerden yavaşça oldu iyan,
Zulmetin sînesinde ukde gibi,
Ansızın
bir müheykel a'râbî!
Bembeyaz bir ridâ içinde garîb,
Geliyor
muttasıl mehîb mehîb.
Ben sokuldum, o geldi, yaklaştık;
Durmadan
karşıdan selâmlaştık.
Düşünürken selâm alan sesini,
O heyûlâ
uzandı tuttu beni:
Bir de baktım, Ömer değil mi imiş?
- Yâ Ömer!
Böyle geç zaman, bu ne iş?
- Şu mahallâtı devre çıkmıştım...
Gel
beraber, benimle, üç beş adım.
***
Ne sadâ var, ne bir yürür
bîdâr;
Uhrevî bir sükûn içinde civâr.
Ömer olmuş gezer, sıyânet-i
Hak...
Şu yatan beldenin huzûruna bak!
O semâlar kadar yücelmiş
alın,
Çakarak sînesinden âfâkın,
Bir zaman sönmeyen nigâhıyle,
Necm-i
sâhirde sanki bir hâle!
Duruyor her evin önünde Ömer,
Dinliyor
bî-haber içerdekiler
Geçmedik en harâb bir yapıyı,
Yokladık sağlı
sollu her kapıyı.
Geldik artık Medîne hâricine;
Bir çadır gördü,
durdu kaldı yine.
***
Ocak başında oturmuş bir ihtiyarca
kadın.
"Açız! Açız!" diye feryâd eden çocuklarının,
Karıştırıp
duruyorken pişen nevâlesini;
Çıkardı yuttuğu yaşlarda çırpınan
sesini:
-Durunda yavrularım, işte şimdicek pişecek...
Fakat ne hâl
ise bir türlü pişmiyordu yemek!
Çocukların yeniden başlamıştı
nâleleri...
Selamı verdi Ömer, daldı âkıbet içeri.
Selamı aldı
kadın pek beşuş bir yüzle.
-Bu yavrular niçin, ey teyze, ağlıyor,
söyle?
-Bu gün ikinci gün, aç kaldılar...
-O halde, neden
Biraz
yemek komuyorsun?
-Yemek mi? Çömleği sen,
Tirit mi zannediyorsun?
İçinde sâde su var
Çakıl taşıyla beraber bütün zaman kaynar!
Ne
çare! Belki susarlar, dedim. Ayıplamayın.
-Peki senin kocan, oğlun,
ya kardeşin, ya dayın...
Tek erkeğin de mi yok?
-Hepsi öldü...
Kimsem yok.
-Senin midir bu küçükler?
-Torunlarım.
-Ne de çok!
Adam
emîre gidip söylemez mi hâlini?
Ah!
Emîre öyle mi? Kahretsin
an-karîb Allah!
Yakında râyet-i ikbâli ser-nigûn olsun...
Ömer,
belâsını dünyâda isterim bulsun!
-Ne yaptı, teyze, Ömer, böyle
inkisâr edecek?
-Ya ben yetim avuturken emîr uyur mu gerek?
Raiyyetiz,
ona bizler vedîatu'llâhız;
Gelip de bir aramak yok mu?
-Haklısın,
yalnız,
Zavallının işi pek çok zaman bulup gelemez;
Gidip de
söylememişsen ne haldesin bilemez.
-Niçin hilâfeti vaktiyle eylemişti
kabûl?
Sonunda böyle çürük özrü kim sayar makbûl?
Zavallının işi
çokmuş!... Nedir, muhârebe mi?
İşitme sen de civârında inleyen elemi,
Medâne
halkını üryan bırak, Mısır'da dolaş...
Gaza! Gaza! diye git, soy
cihânı, gel paylaş!
Çocukların bu sefer yükselince feryâdı,
Kadın,
tehevvürü artık cünûna vardırdı;
- Şu nevhalar ki çıkar tâ
bulutların içine,
Ömer! Savâik-i tel'in olur, iner tepene!
Yetîmin
âhını yağmur duâsı zannetme:
O sayha ra'd-ı kazâdır ki gönderir
ademe!
"Açız! Açız! Bize bir lokma olsun ekmek ver... "
"Susundu
yavrularım, işte oldu, şimdi pişer!"
Gidip de söyliyeyim hâ?..
Dilencilik yapamam!
Ömer de kim? Benim ondan kerîm adamdı babam,
Ölür
de yüz suyu dökmem sizin Halîfenize!..
Ömer vuruldu bu son sözle...
-
Haklısın, teyze!
Avut çocukları, ben şimdicek gider gelirim.
***
Halîfe
önde, bitik suçlu, münfa'il, nâdim;
Ben arkasında, perîşan, çadırdan
ayrıldık.
Sabâha karşı biraz başlamıştı aydınlık.
Köyün köpekleri
ejder misâli saldırıyor,
Bırakmıyor bizi yoldan, fakat kim
aldırıyor!
Medîne'nin dalarak münhanî sokaklarına;
Dönüp dönüp
hele geldik zahîre anbarına.
Halîfe girdi açıp, ben de girdim
emriyle.
Arandı her yeri, bir mum yakıp ale'l-acele.
- Şu tek
Çuval unu gördün ya! Haydi yükle bana;
Bu testi yağ doludur, elverir o
yük de sana.
Çuval Halîfe'de, yağ bende, çıktık anbardan;
Kilitleyip
geri döndük deminki yollardan.
Mesâfe, baktım, uzun; yük yaman; Ömer
yaralı;
Dedim ki:
- Ben götüreydim... Verir misin çuvalı?
-
Hayır, yorulsa değil, ölse yardım etme sakın:
Vebâli kendine âiddir
İbni Hattâb'ın.
Kadın ne söyledi, Abbas, işitmedin mi demin?
Yarın
huzûr-i İlâhide, kimseler, Ömer'in
Şerîk-i haybeti olmaz, bugünlük
olsa bile;
Evet, hilâfeti yüklenmiyeydi vaktiyle.
Kenâr-ı Dicle'de
bir kurt aşırsa bir koyunu,
Gelir de adl-i İlâhî sorar Ömer'den onu!
Bir
ihtiyar kan bî-kes kalır, Ömer mes'ûl!
Yetîmin, girye-i hüsrân alır,
Ömer mes'ûl!
Bir âşiyân-ı sefâlet bakılmayıp göçse:
Ömer kalır
yine altında, hiç değil kimse!
Zemîne gadr ile bir damla kan dökünce
biri:
O damla bir koca girdâb olur boğar Ömer'i!
Ömer duyulmada
her kalbin inkisârından;
Ömer koğulmada her mâtemin civârından!
Ömer
halife iken başka kim çıkar mes'ûl?
Ömer ne yapsın, İlâhî, beşer
zalûm ü cehûl!
Ömer'den isteniyor beklenen Muhammed'den...
Ömer!
Ömer! Nasıl aldın bu bârı sırtına sen?
- Sen almasan acaba kim
gelip de senden iyi,
İdâre eyliyecek düştüğün bu ma'rekeyi?
Evet,
adâleti "mutlak" hayâl edersen eğer,
Ömer değil ya ne olsan bırak ki
hepsi heder!
Beşer, adâleti "mutlak" tahayyül eylerse,
Görür
ümîdini mahkûm her zaman ye'se.
Sen ey Ömer, ne meleksin, ne bir
emîr-i zalûm...
Fakat elinde ne var? Fıtraten beşer mazlûm!
Görür
bürûc-i semânın bütün sitâreleri,
Zalâm içinde, yük altında inleyen
Ömer'i!
Huzûr-i Hakk'a çıkarken bu unlu cebhenle,
Değil zemîni,
getir şâhid âsümânı bile!
- Uzak mı yol? Daha çok var mı?
- Ancak
üç beş adım.
Mecâli kalmamış artık zavallının... Baktım:
Olanca
azmini cebr eyleyip, nefes nefese;
Yavaş yavaş yürüyor. Geldi bin
belâ ne ise!
Sokuldu haymeye, indirdi arkasından unu:
- Bırak da
testiyi yerleştirin kenâra şunu.
Hemen çakılları çömlekten indirip
attı,
Uzandı testiye, yağ koydıı, sonra un kattı.
Oturmak istedi,
lâkin belâya bak ki: Ocak
Hemen sönüp gidecek...
- Teyze, yok mu
hiç yakacak?
Kadın getirdi beş on parça yaş diken Ömer'e;
Ömer de
yakmak için büsbütün serildi yere.
Ocak tüter, Ömer üfler zefir-i
hârıyle;
Zemîni lihye-i beyzâ yı târumârıyle,
Sücûd tavr-ı
huşû'unda, muttasıl süpürür;
İçinde rûhu yanar, cebhesinde ter
köpürür!
Döner muhît-i nigâhında tûde tûde duman;
Bulut geçer gibi
necmin hıyat-ı nurundan!
Ocak tutuştu, yemek pişti;
- Var mı
teyze kabın?
Getir de indirelim...
- Var büyükçe bir kap, alın.
Yemek
sıcaktı, fakat kim durup da bekliyecek!
Ömer çocuklara bir bir
yedirdi üfliyerekl
Kesildi haymede mâtem, uyandı rûh-i süıûr;
Çocuklar
oynaşıyorlar, kadın ferîh ü fahûr.
Ömer bu âlemi gördükçe gaşy
içindeydi...
Dedim:
- Sabâh oluyor kalkalım...
- Evet, haydi!
Yarın
Emâret'e gel teyze, öğleyin beni bul;
Emîr'e söyleriz elbette hayr
olur me'mul.
***
Yüzü gülmüştü teyzenin, baktık,
Biz de çıktık
vedâ edip artık
Hiç görünmeksizin gelip geçene,
Doğru indik
Halife'nin evine.
"Şimdi nerdeysegün doğar, kalıver."
Diye,
koyvermiyordu, çünki, Ömer.
Etti az sonra subh-i velveledar
Uyuyan
şehri kamilen bidar
Öğle geçmişti, çıktı geldi kadın.
-Galiba,
teyze, uykusuz kaldın!
İşte bağlanmak üzredir nafakan,
Alacaksın
her ay gelip buradan.
Şimdi affeyledin değil mi beni?
-Böyle
göster fakat adaletini.
Mehmet
Akif Ersoy
Üstad-ı necibim
Ali Ekrem Bey'e
Yok ya Abbas'ı bilmeyen, kimdi?..
O
sahabiyi dinleyin, şimdi:
"Bir karanlık geceydi pek de ayaz..
İbni
Hattâb'ı görmek üzre biraz,
Çıktım evden ki yollar ıpıssız.
Yolcu
bir benmişim meğer yalnız!
Aradan geçmemişti çok da zaman,
Az
ilerden yavaşça oldu iyan,
Zulmetin sînesinde ukde gibi,
Ansızın
bir müheykel a'râbî!
Bembeyaz bir ridâ içinde garîb,
Geliyor
muttasıl mehîb mehîb.
Ben sokuldum, o geldi, yaklaştık;
Durmadan
karşıdan selâmlaştık.
Düşünürken selâm alan sesini,
O heyûlâ
uzandı tuttu beni:
Bir de baktım, Ömer değil mi imiş?
- Yâ Ömer!
Böyle geç zaman, bu ne iş?
- Şu mahallâtı devre çıkmıştım...
Gel
beraber, benimle, üç beş adım.
***
Ne sadâ var, ne bir yürür
bîdâr;
Uhrevî bir sükûn içinde civâr.
Ömer olmuş gezer, sıyânet-i
Hak...
Şu yatan beldenin huzûruna bak!
O semâlar kadar yücelmiş
alın,
Çakarak sînesinden âfâkın,
Bir zaman sönmeyen nigâhıyle,
Necm-i
sâhirde sanki bir hâle!
Duruyor her evin önünde Ömer,
Dinliyor
bî-haber içerdekiler
Geçmedik en harâb bir yapıyı,
Yokladık sağlı
sollu her kapıyı.
Geldik artık Medîne hâricine;
Bir çadır gördü,
durdu kaldı yine.
***
Ocak başında oturmuş bir ihtiyarca
kadın.
"Açız! Açız!" diye feryâd eden çocuklarının,
Karıştırıp
duruyorken pişen nevâlesini;
Çıkardı yuttuğu yaşlarda çırpınan
sesini:
-Durunda yavrularım, işte şimdicek pişecek...
Fakat ne hâl
ise bir türlü pişmiyordu yemek!
Çocukların yeniden başlamıştı
nâleleri...
Selamı verdi Ömer, daldı âkıbet içeri.
Selamı aldı
kadın pek beşuş bir yüzle.
-Bu yavrular niçin, ey teyze, ağlıyor,
söyle?
-Bu gün ikinci gün, aç kaldılar...
-O halde, neden
Biraz
yemek komuyorsun?
-Yemek mi? Çömleği sen,
Tirit mi zannediyorsun?
İçinde sâde su var
Çakıl taşıyla beraber bütün zaman kaynar!
Ne
çare! Belki susarlar, dedim. Ayıplamayın.
-Peki senin kocan, oğlun,
ya kardeşin, ya dayın...
Tek erkeğin de mi yok?
-Hepsi öldü...
Kimsem yok.
-Senin midir bu küçükler?
-Torunlarım.
-Ne de çok!
Adam
emîre gidip söylemez mi hâlini?
Ah!
Emîre öyle mi? Kahretsin
an-karîb Allah!
Yakında râyet-i ikbâli ser-nigûn olsun...
Ömer,
belâsını dünyâda isterim bulsun!
-Ne yaptı, teyze, Ömer, böyle
inkisâr edecek?
-Ya ben yetim avuturken emîr uyur mu gerek?
Raiyyetiz,
ona bizler vedîatu'llâhız;
Gelip de bir aramak yok mu?
-Haklısın,
yalnız,
Zavallının işi pek çok zaman bulup gelemez;
Gidip de
söylememişsen ne haldesin bilemez.
-Niçin hilâfeti vaktiyle eylemişti
kabûl?
Sonunda böyle çürük özrü kim sayar makbûl?
Zavallının işi
çokmuş!... Nedir, muhârebe mi?
İşitme sen de civârında inleyen elemi,
Medâne
halkını üryan bırak, Mısır'da dolaş...
Gaza! Gaza! diye git, soy
cihânı, gel paylaş!
Çocukların bu sefer yükselince feryâdı,
Kadın,
tehevvürü artık cünûna vardırdı;
- Şu nevhalar ki çıkar tâ
bulutların içine,
Ömer! Savâik-i tel'in olur, iner tepene!
Yetîmin
âhını yağmur duâsı zannetme:
O sayha ra'd-ı kazâdır ki gönderir
ademe!
"Açız! Açız! Bize bir lokma olsun ekmek ver... "
"Susundu
yavrularım, işte oldu, şimdi pişer!"
Gidip de söyliyeyim hâ?..
Dilencilik yapamam!
Ömer de kim? Benim ondan kerîm adamdı babam,
Ölür
de yüz suyu dökmem sizin Halîfenize!..
Ömer vuruldu bu son sözle...
-
Haklısın, teyze!
Avut çocukları, ben şimdicek gider gelirim.
***
Halîfe
önde, bitik suçlu, münfa'il, nâdim;
Ben arkasında, perîşan, çadırdan
ayrıldık.
Sabâha karşı biraz başlamıştı aydınlık.
Köyün köpekleri
ejder misâli saldırıyor,
Bırakmıyor bizi yoldan, fakat kim
aldırıyor!
Medîne'nin dalarak münhanî sokaklarına;
Dönüp dönüp
hele geldik zahîre anbarına.
Halîfe girdi açıp, ben de girdim
emriyle.
Arandı her yeri, bir mum yakıp ale'l-acele.
- Şu tek
Çuval unu gördün ya! Haydi yükle bana;
Bu testi yağ doludur, elverir o
yük de sana.
Çuval Halîfe'de, yağ bende, çıktık anbardan;
Kilitleyip
geri döndük deminki yollardan.
Mesâfe, baktım, uzun; yük yaman; Ömer
yaralı;
Dedim ki:
- Ben götüreydim... Verir misin çuvalı?
-
Hayır, yorulsa değil, ölse yardım etme sakın:
Vebâli kendine âiddir
İbni Hattâb'ın.
Kadın ne söyledi, Abbas, işitmedin mi demin?
Yarın
huzûr-i İlâhide, kimseler, Ömer'in
Şerîk-i haybeti olmaz, bugünlük
olsa bile;
Evet, hilâfeti yüklenmiyeydi vaktiyle.
Kenâr-ı Dicle'de
bir kurt aşırsa bir koyunu,
Gelir de adl-i İlâhî sorar Ömer'den onu!
Bir
ihtiyar kan bî-kes kalır, Ömer mes'ûl!
Yetîmin, girye-i hüsrân alır,
Ömer mes'ûl!
Bir âşiyân-ı sefâlet bakılmayıp göçse:
Ömer kalır
yine altında, hiç değil kimse!
Zemîne gadr ile bir damla kan dökünce
biri:
O damla bir koca girdâb olur boğar Ömer'i!
Ömer duyulmada
her kalbin inkisârından;
Ömer koğulmada her mâtemin civârından!
Ömer
halife iken başka kim çıkar mes'ûl?
Ömer ne yapsın, İlâhî, beşer
zalûm ü cehûl!
Ömer'den isteniyor beklenen Muhammed'den...
Ömer!
Ömer! Nasıl aldın bu bârı sırtına sen?
- Sen almasan acaba kim
gelip de senden iyi,
İdâre eyliyecek düştüğün bu ma'rekeyi?
Evet,
adâleti "mutlak" hayâl edersen eğer,
Ömer değil ya ne olsan bırak ki
hepsi heder!
Beşer, adâleti "mutlak" tahayyül eylerse,
Görür
ümîdini mahkûm her zaman ye'se.
Sen ey Ömer, ne meleksin, ne bir
emîr-i zalûm...
Fakat elinde ne var? Fıtraten beşer mazlûm!
Görür
bürûc-i semânın bütün sitâreleri,
Zalâm içinde, yük altında inleyen
Ömer'i!
Huzûr-i Hakk'a çıkarken bu unlu cebhenle,
Değil zemîni,
getir şâhid âsümânı bile!
- Uzak mı yol? Daha çok var mı?
- Ancak
üç beş adım.
Mecâli kalmamış artık zavallının... Baktım:
Olanca
azmini cebr eyleyip, nefes nefese;
Yavaş yavaş yürüyor. Geldi bin
belâ ne ise!
Sokuldu haymeye, indirdi arkasından unu:
- Bırak da
testiyi yerleştirin kenâra şunu.
Hemen çakılları çömlekten indirip
attı,
Uzandı testiye, yağ koydıı, sonra un kattı.
Oturmak istedi,
lâkin belâya bak ki: Ocak
Hemen sönüp gidecek...
- Teyze, yok mu
hiç yakacak?
Kadın getirdi beş on parça yaş diken Ömer'e;
Ömer de
yakmak için büsbütün serildi yere.
Ocak tüter, Ömer üfler zefir-i
hârıyle;
Zemîni lihye-i beyzâ yı târumârıyle,
Sücûd tavr-ı
huşû'unda, muttasıl süpürür;
İçinde rûhu yanar, cebhesinde ter
köpürür!
Döner muhît-i nigâhında tûde tûde duman;
Bulut geçer gibi
necmin hıyat-ı nurundan!
Ocak tutuştu, yemek pişti;
- Var mı
teyze kabın?
Getir de indirelim...
- Var büyükçe bir kap, alın.
Yemek
sıcaktı, fakat kim durup da bekliyecek!
Ömer çocuklara bir bir
yedirdi üfliyerekl
Kesildi haymede mâtem, uyandı rûh-i süıûr;
Çocuklar
oynaşıyorlar, kadın ferîh ü fahûr.
Ömer bu âlemi gördükçe gaşy
içindeydi...
Dedim:
- Sabâh oluyor kalkalım...
- Evet, haydi!
Yarın
Emâret'e gel teyze, öğleyin beni bul;
Emîr'e söyleriz elbette hayr
olur me'mul.
***
Yüzü gülmüştü teyzenin, baktık,
Biz de çıktık
vedâ edip artık
Hiç görünmeksizin gelip geçene,
Doğru indik
Halife'nin evine.
"Şimdi nerdeysegün doğar, kalıver."
Diye,
koyvermiyordu, çünki, Ömer.
Etti az sonra subh-i velveledar
Uyuyan
şehri kamilen bidar
Öğle geçmişti, çıktı geldi kadın.
-Galiba,
teyze, uykusuz kaldın!
İşte bağlanmak üzredir nafakan,
Alacaksın
her ay gelip buradan.
Şimdi affeyledin değil mi beni?
-Böyle
göster fakat adaletini.
Mehmet
Akif Ersoy
Salı Tem. 19, 2011 2:24 pm tarafından glewci
» Xara3d5 3 boyutlu yazi yazma programi (dj isimleri yazmak icin şahane)
C.tesi Nis. 16, 2011 10:24 am tarafından erhan2188
» Hareketli Avatar Yapımı
C.tesi Mart 12, 2011 9:47 pm tarafından (fog)'(x)
» Sjsro 11d'li Media.pk2...!!
C.tesi Mart 12, 2011 1:26 pm tarafından womekan
» Pet (Horse, Wolf, Kervan vs.) Auto Pot.
Salı Şub. 15, 2011 5:11 pm tarafından wiar01
» Silkroad'ı 3D Oynayın! Bir İlk :)
Perş. Şub. 03, 2011 4:38 pm tarafından Fleyd
» Kangurularla Apaçi
Perş. Şub. 03, 2011 3:35 pm tarafından (fog)'(x)
» EiffeL Kulesi Önünde Apaçi :)
Perş. Şub. 03, 2011 3:33 pm tarafından (fog)'(x)
» Apaçi Marşı- Bağlama&Gitar
Perş. Şub. 03, 2011 3:27 pm tarafından (fog)'(x)
» Apaçi Müziği - Gitar Versiyon
Perş. Şub. 03, 2011 3:21 pm tarafından (fog)'(x)