|| Kopuk GençLik || Zamane GençLerin SanaL Mekanı ||

OOOPS Bİ DAKKA KARDEŞ !


Şimdi Hacı Sen Bu Foruma Zati Üyeysen Sorun Yok,Giriş Yap.

Haa Yok Üye FeLan DeğiLim Üye oLupta Ne İşime Yarıyacak Diyorsan Oku;
Komedi,Arkadaşlık,İyi Vakit,Sanal Bi Aile Hatta Yetim ve Öksüz KardeşLerimize Sanal Ana ve Babada Oluruz Üye oL Yeter...


Join the forum, it's quick and easy

|| Kopuk GençLik || Zamane GençLerin SanaL Mekanı ||

OOOPS Bİ DAKKA KARDEŞ !


Şimdi Hacı Sen Bu Foruma Zati Üyeysen Sorun Yok,Giriş Yap.

Haa Yok Üye FeLan DeğiLim Üye oLupta Ne İşime Yarıyacak Diyorsan Oku;
Komedi,Arkadaşlık,İyi Vakit,Sanal Bi Aile Hatta Yetim ve Öksüz KardeşLerimize Sanal Ana ve Babada Oluruz Üye oL Yeter...

|| Kopuk GençLik || Zamane GençLerin SanaL Mekanı ||

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Sayfayı FaceBook'ta Paylaş
Design By Sahirâne Design ©️
Tıkla Beğen
Erzurum

    Kocakarı ile Ömer

    (fog)'(x)
    (fog)'(x)
    Kocakarı ile Ömer CouronnePatRoN
    PatRoN


    Uyarı Seviyesi Uyarı Seviyesi : Uyarı Yok !
    Cinsiyetim Cinsiyetim : Erkek
    Kayıt Tarihim Kayıt Tarihim : 14/01/10
    Yaşım Yaşım : 34
    MemLeketim MemLeketim : Yarimin Yanı
    Mesaj Sayım Mesaj Sayım : 2732

    Kocakarı ile Ömer Empty Kocakarı ile Ömer

    Mesaj tarafından (fog)'(x) Çarş. Şub. 03, 2010 11:33 am

    Kocakarı ile Ömer

    Üstad-ı necibim
    Ali Ekrem Bey'e


    Yok ya Abbas'ı bilmeyen, kimdi?..
    O
    sahabiyi dinleyin, şimdi:

    "Bir karanlık geceydi pek de ayaz..
    İbni
    Hattâb'ı görmek üzre biraz,
    Çıktım evden ki yollar ıpıssız.
    Yolcu
    bir benmişim meğer yalnız!
    Aradan geçmemişti çok da zaman,
    Az
    ilerden yavaşça oldu iyan,
    Zulmetin sînesinde ukde gibi,
    Ansızın
    bir müheykel a'râbî!
    Bembeyaz bir ridâ içinde garîb,
    Geliyor
    muttasıl mehîb mehîb.
    Ben sokuldum, o geldi, yaklaştık;
    Durmadan
    karşıdan selâmlaştık.
    Düşünürken selâm alan sesini,
    O heyûlâ
    uzandı tuttu beni:
    Bir de baktım, Ömer değil mi imiş?
    - Yâ Ömer!
    Böyle geç zaman, bu ne iş?
    - Şu mahallâtı devre çıkmıştım...
    Gel
    beraber, benimle, üç beş adım.
    ***
    Ne sadâ var, ne bir yürür
    bîdâr;
    Uhrevî bir sükûn içinde civâr.
    Ömer olmuş gezer, sıyânet-i
    Hak...
    Şu yatan beldenin huzûruna bak!
    O semâlar kadar yücelmiş
    alın,
    Çakarak sînesinden âfâkın,
    Bir zaman sönmeyen nigâhıyle,
    Necm-i
    sâhirde sanki bir hâle!
    Duruyor her evin önünde Ömer,
    Dinliyor
    bî-haber içerdekiler
    Geçmedik en harâb bir yapıyı,
    Yokladık sağlı
    sollu her kapıyı.
    Geldik artık Medîne hâricine;
    Bir çadır gördü,
    durdu kaldı yine.

    ***
    Ocak başında oturmuş bir ihtiyarca
    kadın.
    "Açız! Açız!" diye feryâd eden çocuklarının,
    Karıştırıp
    duruyorken pişen nevâlesini;
    Çıkardı yuttuğu yaşlarda çırpınan
    sesini:
    -Durunda yavrularım, işte şimdicek pişecek...
    Fakat ne hâl
    ise bir türlü pişmiyordu yemek!
    Çocukların yeniden başlamıştı
    nâleleri...
    Selamı verdi Ömer, daldı âkıbet içeri.
    Selamı aldı
    kadın pek beşuş bir yüzle.
    -Bu yavrular niçin, ey teyze, ağlıyor,
    söyle?
    -Bu gün ikinci gün, aç kaldılar...
    -O halde, neden
    Biraz
    yemek komuyorsun?
    -Yemek mi? Çömleği sen,
    Tirit mi zannediyorsun?
    İçinde sâde su var
    Çakıl taşıyla beraber bütün zaman kaynar!
    Ne
    çare! Belki susarlar, dedim. Ayıplamayın.
    -Peki senin kocan, oğlun,
    ya kardeşin, ya dayın...
    Tek erkeğin de mi yok?
    -Hepsi öldü...
    Kimsem yok.
    -Senin midir bu küçükler?
    -Torunlarım.
    -Ne de çok!
    Adam
    emîre gidip söylemez mi hâlini?
    Ah!
    Emîre öyle mi? Kahretsin
    an-karîb Allah!
    Yakında râyet-i ikbâli ser-nigûn olsun...
    Ömer,
    belâsını dünyâda isterim bulsun!
    -Ne yaptı, teyze, Ömer, böyle
    inkisâr edecek?
    -Ya ben yetim avuturken emîr uyur mu gerek?
    Raiyyetiz,
    ona bizler vedîatu'llâhız;
    Gelip de bir aramak yok mu?
    -Haklısın,
    yalnız,
    Zavallının işi pek çok zaman bulup gelemez;
    Gidip de
    söylememişsen ne haldesin bilemez.
    -Niçin hilâfeti vaktiyle eylemişti
    kabûl?
    Sonunda böyle çürük özrü kim sayar makbûl?
    Zavallının işi
    çokmuş!... Nedir, muhârebe mi?
    İşitme sen de civârında inleyen elemi,
    Medâne
    halkını üryan bırak, Mısır'da dolaş...
    Gaza! Gaza! diye git, soy
    cihânı, gel paylaş!

    Çocukların bu sefer yükselince feryâdı,
    Kadın,
    tehevvürü artık cünûna vardırdı;
    - Şu nevhalar ki çıkar tâ
    bulutların içine,
    Ömer! Savâik-i tel'in olur, iner tepene!
    Yetîmin
    âhını yağmur duâsı zannetme:
    O sayha ra'd-ı kazâdır ki gönderir
    ademe!
    "Açız! Açız! Bize bir lokma olsun ekmek ver... "
    "Susundu
    yavrularım, işte oldu, şimdi pişer!"
    Gidip de söyliyeyim hâ?..
    Dilencilik yapamam!
    Ömer de kim? Benim ondan kerîm adamdı babam,
    Ölür
    de yüz suyu dökmem sizin Halîfenize!..
    Ömer vuruldu bu son sözle...
    -
    Haklısın, teyze!
    Avut çocukları, ben şimdicek gider gelirim.
    ***
    Halîfe
    önde, bitik suçlu, münfa'il, nâdim;
    Ben arkasında, perîşan, çadırdan
    ayrıldık.
    Sabâha karşı biraz başlamıştı aydınlık.
    Köyün köpekleri
    ejder misâli saldırıyor,
    Bırakmıyor bizi yoldan, fakat kim
    aldırıyor!
    Medîne'nin dalarak münhanî sokaklarına;
    Dönüp dönüp
    hele geldik zahîre anbarına.
    Halîfe girdi açıp, ben de girdim
    emriyle.
    Arandı her yeri, bir mum yakıp ale'l-acele.
    - Şu tek
    Çuval unu gördün ya! Haydi yükle bana;
    Bu testi yağ doludur, elverir o
    yük de sana.
    Çuval Halîfe'de, yağ bende, çıktık anbardan;
    Kilitleyip
    geri döndük deminki yollardan.
    Mesâfe, baktım, uzun; yük yaman; Ömer
    yaralı;
    Dedim ki:
    - Ben götüreydim... Verir misin çuvalı?
    -
    Hayır, yorulsa değil, ölse yardım etme sakın:
    Vebâli kendine âiddir
    İbni Hattâb'ın.
    Kadın ne söyledi, Abbas, işitmedin mi demin?
    Yarın
    huzûr-i İlâhide, kimseler, Ömer'in
    Şerîk-i haybeti olmaz, bugünlük
    olsa bile;
    Evet, hilâfeti yüklenmiyeydi vaktiyle.
    Kenâr-ı Dicle'de
    bir kurt aşırsa bir koyunu,
    Gelir de adl-i İlâhî sorar Ömer'den onu!
    Bir
    ihtiyar kan bî-kes kalır, Ömer mes'ûl!
    Yetîmin, girye-i hüsrân alır,
    Ömer mes'ûl!
    Bir âşiyân-ı sefâlet bakılmayıp göçse:
    Ömer kalır
    yine altında, hiç değil kimse!
    Zemîne gadr ile bir damla kan dökünce
    biri:
    O damla bir koca girdâb olur boğar Ömer'i!
    Ömer duyulmada
    her kalbin inkisârından;
    Ömer koğulmada her mâtemin civârından!
    Ömer
    halife iken başka kim çıkar mes'ûl?
    Ömer ne yapsın, İlâhî, beşer
    zalûm ü cehûl!
    Ömer'den isteniyor beklenen Muhammed'den...
    Ömer!
    Ömer! Nasıl aldın bu bârı sırtına sen?

    - Sen almasan acaba kim
    gelip de senden iyi,
    İdâre eyliyecek düştüğün bu ma'rekeyi?
    Evet,
    adâleti "mutlak" hayâl edersen eğer,
    Ömer değil ya ne olsan bırak ki
    hepsi heder!
    Beşer, adâleti "mutlak" tahayyül eylerse,
    Görür
    ümîdini mahkûm her zaman ye'se.
    Sen ey Ömer, ne meleksin, ne bir
    emîr-i zalûm...
    Fakat elinde ne var? Fıtraten beşer mazlûm!
    Görür
    bürûc-i semânın bütün sitâreleri,
    Zalâm içinde, yük altında inleyen
    Ömer'i!
    Huzûr-i Hakk'a çıkarken bu unlu cebhenle,
    Değil zemîni,
    getir şâhid âsümânı bile!
    - Uzak mı yol? Daha çok var mı?
    - Ancak
    üç beş adım.
    Mecâli kalmamış artık zavallının... Baktım:
    Olanca
    azmini cebr eyleyip, nefes nefese;
    Yavaş yavaş yürüyor. Geldi bin
    belâ ne ise!
    Sokuldu haymeye, indirdi arkasından unu:
    - Bırak da
    testiyi yerleştirin kenâra şunu.
    Hemen çakılları çömlekten indirip
    attı,
    Uzandı testiye, yağ koydıı, sonra un kattı.
    Oturmak istedi,
    lâkin belâya bak ki: Ocak
    Hemen sönüp gidecek...
    - Teyze, yok mu
    hiç yakacak?
    Kadın getirdi beş on parça yaş diken Ömer'e;
    Ömer de
    yakmak için büsbütün serildi yere.
    Ocak tüter, Ömer üfler zefir-i
    hârıyle;
    Zemîni lihye-i beyzâ yı târumârıyle,
    Sücûd tavr-ı
    huşû'unda, muttasıl süpürür;
    İçinde rûhu yanar, cebhesinde ter
    köpürür!
    Döner muhît-i nigâhında tûde tûde duman;
    Bulut geçer gibi
    necmin hıyat-ı nurundan!

    Ocak tutuştu, yemek pişti;
    - Var mı
    teyze kabın?
    Getir de indirelim...
    - Var büyükçe bir kap, alın.
    Yemek
    sıcaktı, fakat kim durup da bekliyecek!
    Ömer çocuklara bir bir
    yedirdi üfliyerekl
    Kesildi haymede mâtem, uyandı rûh-i süıûr;
    Çocuklar
    oynaşıyorlar, kadın ferîh ü fahûr.
    Ömer bu âlemi gördükçe gaşy
    içindeydi...
    Dedim:
    - Sabâh oluyor kalkalım...
    - Evet, haydi!
    Yarın
    Emâret'e gel teyze, öğleyin beni bul;
    Emîr'e söyleriz elbette hayr
    olur me'mul.
    ***
    Yüzü gülmüştü teyzenin, baktık,
    Biz de çıktık
    vedâ edip artık
    Hiç görünmeksizin gelip geçene,
    Doğru indik
    Halife'nin evine.
    "Şimdi nerdeysegün doğar, kalıver."
    Diye,
    koyvermiyordu, çünki, Ömer.
    Etti az sonra subh-i velveledar
    Uyuyan
    şehri kamilen bidar
    Öğle geçmişti, çıktı geldi kadın.
    -Galiba,
    teyze, uykusuz kaldın!
    İşte bağlanmak üzredir nafakan,
    Alacaksın
    her ay gelip buradan.
    Şimdi affeyledin değil mi beni?
    -Böyle
    göster fakat adaletini.


    Mehmet
    Akif Ersoy

      Forum Saati Ptsi Kas. 25, 2024 5:00 am