Allahü teâlâ ile Tûr dağında konuşmuştur. |
MÛSÂ ALEYHİSSELÂM |
İsrâiloğullarına
gönderilen peygamberlerden.
Peygamberler içinde üstünlükleri olan ve kendilerine
''ulü'l-azm'' denilen
altı peygamberin üçüncüsüdür. Allahü teâlâ ile konuştuğu için,
''Kelimullah''
denilmiştir. Beni İsrâil'e gelmiştir. Yâkub aleyhisselâmın
soyundandır.
Hârûn aleyhisselâmın kardeşidir. Babasının ismi İmrân'dır.
Annesinin
ismi Nüceyb veya Nâciye veya Yuhâbil'dir. Hazret-i Yûsuf'tan
sonra,
Mısır'da, İsrâiloğulları iyice artıp çoğaldı. Bunlar hazret-i
Yâkûb
ve hazret-i Yûsuf'un bildirdikleri dine inanıyorlar ve
emirleriniyerine
getiriyorlardı. Mısır'ın eski yerlisi Kıbti kavmiyse
yıldızlara ve putlara
taparlardı ve İsrâiloğullarına hakâret gözüyle bakar,
başlarında bulunan
firavunlar onları esir gibi ağır işlerde kullanırlardı.
Onların çoğalmasından
endişe ederlerdi. Beni İsrâil, Kıbti kavminin kötü
muâmelelerinden ve
firavunların ağır tekliflerinden bezmiş, usanmışlardı. Bu
bakımdan dedelerinin
eski yurtları olan Ken,ân diyârına gitmek isterlerdi. Fakat
firavunlar
onların Mısır'dan çıkmasına izin vermeyip, eziyetlerini
artırırlardı.
Mısır'ın idâresini elinde bulunduran ve firavun denilen
krallar, kendilerine
mezar olarak dağ gibi piramitler yaptırıyorlar ve bu
piramitlerin yapımında
binlerce insanı zorla çalıştırıyorlar. Allahü teâlâyı inkâr
edip, ilâhlık
dâvâsında bulunuyorlardı. Bu zamanda falcılık, sihirbâzlık
meslek hâline
getirilmiş ve ülkenin her tarafında kâhinler, sihirbâzlar
türemişti.
Bu sırada Mısır halkının başında bulunan Firavun bir gece
rüyâsında
Kudüs tarafından çıkan bir ateşin Mısır'ın yerli halkı
Kıbtileri yaktığını,
İsrâiloğullarına ise hiç zarar vermediğini gördü. Bu rüyâyı
yorumlayan
kâhinler, İsrâiloğullarından bir erkek çocuk dünyâya gelecek,
senin
saltanatını yıkacak ve sen helâk olacaksın, dediler. Bunun
üzerine Firavun
on iki kabile hâlinde olan ve her bir kabilenin başında bir
idârecisi
bulunan İsrâiloğullarının birleşmesinden de iyice endişelendi.
İsrâiloğullarından
doğacak erkek çocukların öldürülmeleri için kânun çıkardı. Bu
hâdise
karşısında İsrâiloğullarının sıkıntıları iyice arttı.
Firavun'un emrine
karşı gelenler topluca öldürülmeye başlandı. Bu sırada doğan
Mûsâ aleyhisselâmın
annesi onun da öldürülmesinden korkmuş ve çok endişelenmişti.
Kur'ân-ı
kerim'de onun kalbine meâlen şöyle ilhâm edildiği
bildirilmektedir.
''Mûsâ'nın annesine şöyle ilhâm ettik: Bu çocuğu (Mûsâ'yı)
emzirİ sonra
öldürülmesinden korktuğun zaman onu suya (Nil Nehrine)
bırakıver, boğulmasından
korkma, ayrılmasından kederlenme. Çünkü biz, muhakkak onu sana
geri
vereceğiz ve kendisini peygamberlerden yapacağız.'' (Kasas
sûresi:7)
Mûsâ aleyhisselâmın annesi onu bir
sandığın içine koyup Nil Nehrine bıraktı. Nehir üzerinde akıp
giderken
akıntı onu Firavun'un sarayına doğru sürükledi. Firavun'un
hanımı Âsiye,
sandığı görerek yakalayıp saraya götürdü. Sandığı açıp içinde
nûr topu
gibi bir çocuk görünce onu cân u gönülden sevip;''Aman bunu
öldürmeyiniz.
Belki büyür de işimize yarar, yâhut onu oğul ediniriz.'' dedi.
Onu emzirmek
için pekçok süt analar getirtti.. Mûsâ aleyhisselâm
hiçbirisinin memesini
almadı. Annesi, çocuğunun Firavun'un sarayına alındığını ve
süt annesi
arandığını öğrendi. Süt annesi olabileceğini söylemesi için
kızını yâni
hazret-i Mûsâ'nın kardeşini gönderdi. Kardeşi saraya gidip;
''Size bu
çocoğu emzirecek, onu güzel yetiştirecek bir hanımı haber
vereyim mi?''
dedi. Bunun üzerine Mûsâ aleyhisselâmın annesini getirttiler.
Mûsâ aleyhisselâm
onun memesini aldı ve bunun üzerine Firavun'un hanımı Âsiye
onu süt
anneliğine kabûl etti. Böylece kimsenin haberi olmaksızın
kendi oğlunu
Firavun'un sarayında emzirip büyüttü. Mûsâ aleyhisselâm
Firavun'un sarayında
büyüdükten sonra sarayı terkedip akrabâsının ve büyük kardeşi
Hârûn'un
yanına gitti. Bir gün gördü ki; İsrâiloğullarından biriyle bir
Kıbti
kavga ediyor. Hazret-i Mûsâ aralarına girip ayırmak için
Kıbtiyi itip
hafifçe göğsüne vurdu. Kıbti yere düşüp öldü. Hazret-i Mûsâ
elinden
böyle bir kazâ çıkmasına üzüldü. Firavun'un şerrinden çekinip,
Mısır'dan
ayrılarak Medyen'e gitti. Orada peygamber olan Şuayb
aleyhisselâmla
buluşup, on sene Medyen'de kaldı ve Şuayb aleyhisselâmın
kızıyla evlendi.
Daha sonra Mısır'a gitmek üzere Medyen'den ayrıldı. Tur Dağına
geldiği
sırada mekânsız olarak Allahü teâlâ ile konuştu. Kendisine ve
kardeşi
Hârûn aleyhisselâma peygamberlik verildi. Elindeki asânın
yılan olması
mûcizesi ve eline koynuna sokup çıkarınca bembeyaz olup, ışık
yayması
mûcizeleri verildi. Sonra da Kur'ân-ı kerim'de meâlen şöyle
vahyedildiği
bildirilmektedir: ''Bu iki mûcize Firavun ve adamlarına karşı
Rabbinin
iki delilidir. Doğrusu onlar yoldan çıkmış bir millettir.
Firavun'a
git, doğrusu o azmıştır.'' (Kasas sûresi: 32-33)
Hazret-i Mûsâ Mısır'a varıp, kardeşi
Hârûn aleyhisselâm ile görüşüp, durumu anlattı. Firavun'a
gidip onu
dine dâvet ettiler. İsrâiloğullarını serbest bırakmasını
istediler.
Firavun ilâhlık dâvâsında bulunarak kabûl etmedi. Bunu üzerine
Mûsâ
aleyhisselâm elindeki asâsını yere bıraktı. Kocaman bir
ejderhâ olup,
hareket etmeye başladı. Elini koynuna sokup çıkardıi eli
bembeyaz göründü.
Bu mûcize karşısında şaşırıp kalan Firavun, durumu vezirlerine
anlatınca,
o sihirbâzdır dediler. Hazret-i Mûsâ; ''Size gelen gerçeğe dil
mi uzatıyorsunuz.
Bu, sihir değildir. Bu, her şeyin yaratıcısı olan Allahü
teâlânın verdiği
bir mûcisesidir.'' diyerek onları imana çağırdı. Firavun ve
adamları
hazret-i Mûsâ'nın sözlerini dinlemediler. Gösterdiği
mûcizelere inanmayıp,
sihirdir diye ısrâr ettiler. Firavun; ''Ey Mûsâ! Sihirbâzlığın
ile bizi
yurdumuzdan çıkarmaya mı geldin? Biz de sana sihir
göstereceğiz. Bir
vakit veyer tâyin et.'' diyerek ülkesindeki bütün sihirbâzları
topladı.
Mûsâ aleyhisselâm Allahü teâlâya duâ ederek, sihirbazlarla
karşılaşmayı
kabûl etti. Mısır halkı önünde sihirbazlarla karşı karşıya
geldiler.
Sihirbazlar ellerindeki ip ve sopaları yere attılar, göz
bağcılık ile
bir takım yılanlar geziyor gibi gösterdiler. Bu sırada Mûsâ
aleyhisselâm
elindeki asâsını yere bırakıverdi. Mûcize olarak dehşetli ve
çevik bir
ejderhâ olup, sihirbazların yere attıkları ve yılan gibi
gösterdikleri
şeyleri yuttu. Bunu gören sihirbazlar; ''Bu mutlaka insan
gücünün dışında
bir mûcizedir.'' dediler ve hazret-i Mûsâ'ya iman ettiler. Bu
hadise
karşısında Firavun iyice azgınlaşıp, baskı ve zulmünü
arttırdı. Mûsâ
aleyhisselâma inananları şehit ettirdi. Hazret-i Mûsâ'ya iman
etmiş
olan kendi hanımı Âsiye'yi de şehit etti. Firavun ve kavmi
küfürde ve
imansızlıkta ısrâr edince, Allahü teâlâ onları çeşitli belâlar
verdi.
önce şiddetli bir kuraklık oldu ve çetin bir kıtlığa
tutuldular. Sonra
su baskını, çekirge, haşarât ve kurbağa istilâsına uğradılar.
Başlarına
belâ geldikçe hazret-i Mûsâ'ya gidip belânın kaldırılmasını ve
iman
edeceklerini söylediler. Fakat belâ kalkınca azgınlıklarına
devâm ederek
iman etmediler. Tekrar belâlar başlarına geldi. Buna rağmen
iman etmediler.
Firavun ve kavmine gönderilen bu belâlar Kur'ân-ı kerim'in
A'raf sûresinde
bildirilmektedir. Firavun ve kavmi, Mûsâ aleyhisselâmın
gösterdiği mûcizeler
karşısında İsrâiloğullarının Mısır'dan gitmelerine izin verdi.
Mûsâ
aleyhisselâm bir vakit tâyin ederek bir gece vakti bütün
İsrâiloğullarını
toplayıp Mısır'dan çıktı. Bunun üzerine Firavun izin verdiğine
pişmân
oldu. Derhâl askerini toplayıp, peşlerine düştü ve sabaha
doğru onlara
Kızıldeniz kenarında yetişti.Önlerinde denizi arkalarında
düşmanı gören
İsrâiloğulları endişeye kapıldılar. Bu sırada Allahü teâlâ
Mûsâ aleyhisselâma
meâlen: ''Asân ile denize vur.'' (Şuarâ sûresi:63) diye
vahyetti. hazret-i
Mûsâ bu emir üzerine asâsını denize vurdu. Deniz hemen ikiye
ayrıldı
her bir tarafı yüksek bir dağ gibiydi. Önlerine çok geniş ve
kupkuru
on iki tâne yol açıldı. On iki sülâle olan İsrâiloğulları bu
yollardan
yürüyüp karşıya geçtiler. Firavun, askerleriyle birlikte
peşlerine düşüp
denizde açılan yola dalınca, açılan yol kapanıp sular
kavuştu.Firavun
askerleriyle birlikte boğuldu. Firavun boğulmak üzere iken
''inandım''
demişse de onun ye'se kapılarak söylediği bu sözü kabul
olunmadı. Bu
hususta kur'ân-ı kerim'de meâlen şöyle buyurulmaktadır:
''İsrâiloğullarını
denizden geçirdik. Firavun ve askerleri haksızlık ve
düşmanlıkla arkalarına
düştüler. Firavun boğulacağı anda, ''İsrâiloğullarının iman
ettiğinden
(Allah'tan) başka bir ilâh olmadığına inandım, artık ben de
Müslümanlardanım.''
dedi.'' (Yûnus sûresi:90) Ancak Allahü teâlâ Riravun'un
imanını kabul
etmedi ve ona Cebrâil aleyhisselâm vâsıtasıyla şöyle hitap
buyurdu:
''Şimdi mi inandın daha önce baş kaldırmış ve bozgunculuk
etmiştin.''
(Yûnus sûresi:91) ''Biz de bugün seni cansız bedeninle
denizden yüksek
bir yere atacağız ki, arkadan geleceklere bir ibret olsun.
Bununla berâber
doğrusu insanlardan birçok kimseler âyetlerimizden (ibret
verici mûcizelerimizden)
gâfildirler.'' (Yûnus sûresi: 92) Tefsir âlimlerinden
Zemahşeri bu âyeti
şöyle tefsir etmiştir. ''Seni deniz kenarında bir köşeye
atacağız. Cesedini
tam, noksansız ve bozulmamış hâlde çıplak ve elbisesiz olarak,
senden
asırlar sonra geleceklere bir ibret olmak üzere koruyacağız.''
Firavun'un cesedi bir İngiliz araştırma
ekibi tarafından Kızıldeniz kenârında kumlar arasında
bulunarak İngiltere'ye
götürülmüştür. Hâdisenin olduğu zamandan bugüne kadar üç bin
yıl geçmiş
olmasına rağmen, Firavun'un vücudu bozulmamış hâliyle secde
eder vaziyette
Londra'daki meşhur British Museum'da sergilenmektedir. (Bkz.
Firavun)
Mûsâ aleyhisselâm Kızıldeniz'i geçtikten sonra,
İsrâiloğullarını Ken'an
diyârına doğru götürdü. Yolda putperest bir kavmin yurduna
uğradılar.
Bu kavim öküz sûretinde yapılmış bir puta tapıyorlardı.
Onların bu hâlini
gören İsrâiloğulları onlara meyl ettiler. Hazret-i Mûsâ'ya;
''Yâ Mûsâ!
onların tanrıları gibi bize de bir tanrı yap.'' dediler.
Hazret-i Mûsâ
onlara; ''Siz câhil bir kavimsiniz. Allahü teâlâ size nimet ve
kurtuluş
verdi. Allahü teâlâya iman ediniz, şirkten ve putlardan
kaçınız.'' diye
nasihat etti.Allahü teâlâ Mûsâ aleyhisselâma bir kitap
indireceğini
vâdetmişti. Tûr Dağına çıkması bildirildi. Mûsâ aleyhisselâm,
kardeşi
Hârûn'u (aleyhisselâm) yerine vekil bırakıp, kendisi Tûr
Dağına gitti.
Kırk gün Tûr Dağında kalıp, ibâdet etti. Vâsıtasız olarak
Allahü teâlânın
kelâmını işitti. Bu sırada Tevrât kitâbı nâzil oldu. Mûsâ
aleyhisselâm
Tûr'da iken, Sâmiri adında bir münâfık İsrâiloğullarının
ellerindeki
altınları topladı. Eriterek bir buzağı heykeli yapıp işte
sizin ilâhınız
budur diyerek İsrâiloğullarını aldatınca, buzağıya tapmaya
başladılar.
Hârûn aleyhisselâm her ne kadar nasihat ettiyse de dinlemeyip,
ona karşı
çıktılar. Mûsâ aleyhisselâm Tûr'dan dönünce, bu hâle çok
gadaplanıp
Sâmiri'yi reddetti ve yaptığı buzağı heykelini yakıp denize
attı. Sâmiri
de insanlardan ayrı ve uzak, vahşi bir şekilde, başkalarını
ona yaklaşamadığı
gibi, o da başkalarına yaklaşamaz hâlde yaşadı. Bu hâlde
bulunan Sâmiri
sahrâda perişan bir hâlde helâk oldu. Hârûn aleyhisselâma bu
durumu
sorunca; ''Nasihat ettim dinlemediler. Az kaldı beni
öldüreceklerdi.''
dedi. Böylece hazret-i Mûsâ'nın gadabı geçti. Onlara,
kendisine Tevrât'ın
indirildiğini bildirdi. İsrâiloğulları da Tevrât'ta bildirilen
hükümlerle
amel etmeye başladılar. Putlara tapmaktan vazgeçtiler.Şirkten
kurtulup,
Allahü teâlâya imân ve şbâdet ettiler. İsrâiloğulları Tih
sahrasında
kaldıkları sırada Mûsâ aleyhisselâmın bildirdiklerine uymayıp
yine taşkınlık
gösterdiler. Mûsâ aleyhisselâmdan çeşitli isteklerde
bulundular. Allahü
teâlâ Mûsâ aleyhisselâmın duâsı üzerine, Tih Sahrasında susuz
kalan
İsrâiloğullarına su ihsân etti. Allahü teâlânın emriyle Mûsâ
aleyhisselâm
asâsını yere vurup, on iki tâne pınar fışkırıp İsrâiloğulları
içtiler.
Allahü teâlâ onlara''Selva'' denilen
bıldırcın eti ve ''men'' denilen kudret helvası ihsân etti.
Nihâyet;
''Biz bunları yemekten usandık, bakla, soğan gibi hubûbat ve
sebze isteriz''
dediler. Bu nimetlere karşı nankörlük yapan İsrâiloğulları,
Mûsâ aleyhisselâmın
Ken'an diyârında bulunan Cebbâr (zâlim) kavimlerle harp
etmeleri isteğini
de kabul etmediler. Mûsâ aleyhisselâma; ''Sen ve Rabbin
cebbârlara karşı
gidip savaş edin.'' dediler. Mûsâ aleyhisselâmın
akrabâlarından olan
Kârûn, Mûsâ aleyhisselâma karşı iftirâda bulunduğu için
malları ve servetiyle
yerin dibine battı. İsrâiloğulları böyle taşkınlıklar
gösterdikleri
için Allahü teâlâ onları kırk sene müddetle Tih Sahrâsında
kalmakla
cazâlandırdı. Kırk sens müddetle Tih Sahrâsında şaşkın ve
perişan bir
hâlde dolaşan İsrâiloğulları, perişan hâlde telef oldular.
Nihâyet aradan
epey bir zaman geçip İsrâiloğullarının çocukları itâatkâr ve
savaşacak
bir tarzda yetiştiler. Bu sırada Hârûn aleyhisselâm da vefât
etti. Mûsâ
aleyhisselâm, İsrâiloğullarını alıp, Lût gölünün güney
tarafına getirdi.
Buradan da hareket ederek Üç bin Unk adında zâlim bir kralın
ordusu
ile savaş yapıp gâlip geldiler. Böylece Şeria Nehrinin
doğusuna sâhip
oldular. Eriha şehrinin karşısındaki dağa çıktılar. Buradan
Ken'an diyârı
gözüküyordu. Bu sırada yüz yirmi yaşında bulunan Mûsâ
aleyhisselâm vefât
etti. Mûsâ aleyhisselâmın nerede vefât ettiği ve kabrini
nerede olduğu
husûsunda muhtelif rivâyetler vardır. Kudüs civarında veya
Nebû Dağında
olduğu bu rivâyetlerdendir. Hazret-i Mûsâ'nın şeriatı
(bildirdiği dini)
hazret-i İsâ'nın gönderilmesine kadar devâm etti. İkisi
arasında gelen
peygamberler hep Mûsâ aleyhisselâmın şeriatı ile amel etmekle
mükellef
oldular. İsrâiloğulları daha sonra Tevrât'ı değiştirip hak
dinden uzaklaşıp
yetmiş bir fırkaya ayrıldılar. Bunlara Yahûdiler denilmiştir.
Mûsâ aleyhisselâmın mûcizeleri:
1-Asâsının ejderhâ (büyük yılan) olması.
2-Yed-i Beydâ: Sağ elini koynuna sokup çıkarınca, güneş gibi
parlaması.
Bu nûru gören düşmanları kaçışırlardı. 3-Kavmiyle
Kızıldeniz'in kenarına
gelince asâsını vurup denizde yol açması. 4-Tih sahrâsında
kavminin
susuz kalıp, su istemeleri üzerine asâsını bir taşa vurup Beni
İsrâil'in
kabileleri adedince, on iki pınar akıtması. 5-Firavun ve KIbti
kavmi
İsrâiloğullarına zulüm ettiği ve Mûsâ aleyhisselâma inanmayıp
isyân
ettiklerinde, Allahü teâlâ hazret-i Mûsâ'ya tûfân mûcizesini
vermiştir.
Çok şiddetli yağmur yağdı. Öyle bir karanlık ve fırtına oldu
ki, kimse
evinden dışarı çıkamadı. Ayın ve güneşin ışığı görünmez oldu..
Kıbtilerin
evlerini su bastı. Ayakta durur oldular. Su boğazlarına kadar
yükseldi.
İsrâiloğullarının evlerine ise bir damla su girmedi. Firavun
ve Kıbti
kavmi, bu belânın kaldırılmasını ve iman edeceklerini
söylediler. Kaldırıldı
fakat yine imân etmediler ve başka belâlara dûçâr
oldular.6-Kıbti kavminin
ekinlerini, meyvelerini ve giydikleri elbiselerini, evlerinin
tavanlarını
yiyen çekirge sürülerinin istilâsına uğramaları mûcizesi. Bu
çekirgeler
İstâiloğullarına hiç dokunmayıp, Firavun'un kavmi Kıbtilere
musallat
olmuştur. 7-Kumnel yâni bit ve ekin böceği denen haşeratın
Mûsâ aleyhisselâmın
mûcizesi olarak kibtı kavmine musallat olması. 8- Kurbağa
mûcizesi,
Kıbti kavmi her belâya tutuldukça, belâ kaldırıldığında iman
edeceklerini
söylemelerine rağmen, sözlerinden vazgeçmeleri üzerine üst
üstüne belâya
tutuldular. Kurbağaların istilâsına uğramaları da şiddetli
belâlardan
biridir. Kurbağalar, yiyeceklerine, içeceklerine düşer,
kalırdı. Bir
söz söylemek isteseler ağızlarını açarken birkaç küçük kurbağa
ağızlarından
midelerine girerdi. Geceleri üzerinde toplanan kurbağaların
seslerinden
uyuyamazlardı. Firavun, bu belâ kaldırıldığı takdirde, iman
edeceğini
söylemesine rağmen, belâ kalkınca yine iman etmedi. 9-Kan
belâsı. Mısır'da
bulunan bütün sular, Kıbtilerin kaplarına doldurulurken kan
hâlini alırdı.
Böylece susuzluktan çâresiz kalmışlardı. İsrâiloğullarına ise
böyle
bir şey olmazdı. 10-İsrâiloğullarından biri öldürüldüğü vakit
kimin
öldürdüğü bilinemeyince, Mûsâ aleyhisselâmın duâsı ile
dirilip, kendisini
öldüreni haber vermiştir. 11-Mûsâ aleyhisselâm kavmiyle Tih
çölüne geldiği
zaman, kavminin yiyeceği kalmadığı için, Mûsâ aleyhisselâma
gelerek
çoluk-çocuğumuzla açlığa dayanamıyoruz, dediklerinde Mûsâ
akeyhisselâm
Allahü teâlâya duâ etti. Kudret helvası ve bıldırcın kebabı
indi. Her
ne zaman isteseler önlerinde hazır olurdu. 12-Hazret-i
Mûsâ^nın duâsı
ile kuraklıktan kavrulup kuruyan ekinler, otlaklar ve
meyveler
eski hâlini almıştır. 13- Hazret-i Mûsâ Tih sahrâsında bulunan
İsrâiloğullarının
durumunu merak edince bir kurt gelip onların hâllerini haber
vermiştir.
14-Hazret-i Mûsâ'nın duâsıyla sarı dikenler altın olmuştur.
Malı ve
zenginliğiyle gururlanıp isyân etmesinden dolayı malı ve mülkü
ile birlikte
tere batırılan Kârun, bu mûcize karşısında âciz kalıp, hased
ederdi.
15-Yolculukta hazret-i Mûsâ'ya uzun mesâfeler kısalır, kısa
zamanda
çok uzak mesâfeleri katederdi.
Salı Tem. 19, 2011 2:24 pm tarafından glewci
» Xara3d5 3 boyutlu yazi yazma programi (dj isimleri yazmak icin şahane)
C.tesi Nis. 16, 2011 10:24 am tarafından erhan2188
» Hareketli Avatar Yapımı
C.tesi Mart 12, 2011 9:47 pm tarafından (fog)'(x)
» Sjsro 11d'li Media.pk2...!!
C.tesi Mart 12, 2011 1:26 pm tarafından womekan
» Pet (Horse, Wolf, Kervan vs.) Auto Pot.
Salı Şub. 15, 2011 5:11 pm tarafından wiar01
» Silkroad'ı 3D Oynayın! Bir İlk :)
Perş. Şub. 03, 2011 4:38 pm tarafından Fleyd
» Kangurularla Apaçi
Perş. Şub. 03, 2011 3:35 pm tarafından (fog)'(x)
» EiffeL Kulesi Önünde Apaçi :)
Perş. Şub. 03, 2011 3:33 pm tarafından (fog)'(x)
» Apaçi Marşı- Bağlama&Gitar
Perş. Şub. 03, 2011 3:27 pm tarafından (fog)'(x)
» Apaçi Müziği - Gitar Versiyon
Perş. Şub. 03, 2011 3:21 pm tarafından (fog)'(x)