|| Kopuk GençLik || Zamane GençLerin SanaL Mekanı ||

OOOPS Bİ DAKKA KARDEŞ !


Şimdi Hacı Sen Bu Foruma Zati Üyeysen Sorun Yok,Giriş Yap.

Haa Yok Üye FeLan DeğiLim Üye oLupta Ne İşime Yarıyacak Diyorsan Oku;
Komedi,Arkadaşlık,İyi Vakit,Sanal Bi Aile Hatta Yetim ve Öksüz KardeşLerimize Sanal Ana ve Babada Oluruz Üye oL Yeter...


Join the forum, it's quick and easy

|| Kopuk GençLik || Zamane GençLerin SanaL Mekanı ||

OOOPS Bİ DAKKA KARDEŞ !


Şimdi Hacı Sen Bu Foruma Zati Üyeysen Sorun Yok,Giriş Yap.

Haa Yok Üye FeLan DeğiLim Üye oLupta Ne İşime Yarıyacak Diyorsan Oku;
Komedi,Arkadaşlık,İyi Vakit,Sanal Bi Aile Hatta Yetim ve Öksüz KardeşLerimize Sanal Ana ve Babada Oluruz Üye oL Yeter...

|| Kopuk GençLik || Zamane GençLerin SanaL Mekanı ||

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Sayfayı FaceBook'ta Paylaş
Design By Sahirâne Design ©️
Tıkla Beğen
Erzurum

    Hz. Yusuf ( A.S )

    (fog)'(x)
    (fog)'(x)
    Hz. Yusuf ( A.S ) CouronnePatRoN
    PatRoN


    Uyarı Seviyesi Uyarı Seviyesi : Uyarı Yok !
    Cinsiyetim Cinsiyetim : Erkek
    Kayıt Tarihim Kayıt Tarihim : 14/01/10
    Yaşım Yaşım : 34
    MemLeketim MemLeketim : Yarimin Yanı
    Mesaj Sayım Mesaj Sayım : 2732

    Hz. Yusuf ( A.S ) Empty Hz. Yusuf ( A.S )

    Mesaj tarafından (fog)'(x) Ptsi Şub. 01, 2010 3:04 pm


    Köle
    olarak satıldı. Sabretti,
    sultan oldu.






    YÛSUF
    ALEYHİSSELÂM









    Mısır
    ahâlisine gönderilen peygamber.
    Yâkûb aleyhisselâmın oğludur. Annesinin ismi Râhil'dir.
    İsrâiloğullarından
    (Yâkûb aleyhisselâmın neslinden) gönderilen ilk
    peygamberdir.
    Küçük yaştayken annesi vefât eden Yûsuf aleyhisselâmı ve küçük
    kardeşi
    Bünyâmin'i babaları olan Yâkub aleyhisselâm şefkâtle bakıp
    büyütüyordu.
    Çünkü onlar anne şefkatinden mahrum kalmışlardı. Annesinin
    vefâtından
    sonra Yûsuf aleyhisselâm halasının yanında kaldı. Halasının
    vefâtından
    sonra tekrar babasının yanına döndü. Yi rüyâsında gördü. Bu
    rüyâsını
    babasına anlattı. Oğlu Yûsuf'un anlattıklarını dinleyen Yâkub
    aleyhisselâm
    onâkub aleyhisselâmın diğer hanımlarından olan Rabil, Şem'un,
    Lâvi,
    Yehûda, İsâhar, Zablun, Dân, Neftâli, Câd ve Âşir adlı
    oğulları Yûsuf
    ve kardeşi Bünyamin'i babalarının daha çok sevmesini
    kıskanıyorlardı.
    Yûsuf aleyhisselâm yedi veya on iki yaşlarındayken on bir
    yıldız, ay
    ve güneşin kendisine secde ettiklerin bir yıldızın diğer
    oğulları güneşin
    kendisi, ayın da hanımı olduğu şeklinde tâbir etti. İleride
    hazret-i
    Yûsuf'un büyük nimetlere kavuşacağını ve ona peygamberlik
    verileceğini
    anladı. Bu rüyâyı duydukları takdirde kardeşlerinin kendisini
    daha çok
    kıskanacaklarını ve şeytanın vesvesiyle ona bir kötülük
    yapabileceklerini
    düşünerek rüyâsını kardeşlerine anlatmamasını hazret-i Yûsuf'a
    söyledi.
    Yâkub aleyhisselâmın oğlu hazret-i Yûsuf'u kendilerinden daha
    çok sevmesi
    sebebiyle kıskançlıkları iyice artan diğer oğulları toplanıp
    aralarında
    konuştular. Yûsuf'u babalarından uzaklaştırmaya karar
    verdiler. Bunun
    için de iki yol düşündüler. ''Ya öldürürüz veya onu babamıza
    ulaşamayacağı
    bir yere bırakırız. Böylece babamızın sevgisini kendimize
    çekeriz.''
    dediler. İçlerinden biri (Rabil veya Yehûda); ''Eğer benim
    sözümü tutarsanız,
    Yûsuf'u öldürmeyin. Onu büyük bir kuyunun dibine bırakın ki,
    oraya uğrayan
    yolculardan biri çıkarıp başka bir yere götürür. Böylece Yûsuf
    babamızdan
    uzaklaştırılmış olur.'' dedi. Diğerleri de bu görüşü
    benimseyip hazret-i
    Yûsuf'u kuyuya atmaya karar verdiler..


    Ertesi gün hep birlikte Yâkub aleyhisselâma
    giden oğulları koyunlarını otlatmak için kıra gideceklerini,
    kardeşleri
    Yûsuf'u da çok sevdikleri için, yanlarında götürmek
    istediklerini söylediler.
    Kardeşlerinin Yûsuf'a birşey yapacaklarından çekinen Yâkub
    aleyhisselâm:''Onu
    götürmeniz beni mahzûn eder, siz ondan habersizken onu kurt
    yemesinden
    korkarım.'' dedi. Oğulları babalarına karşı yemin ederek;
    ''Biz kuvvetli
    bir toplulukken, onu kurt yerse âciz ve güçsüz kimseler olmuş
    oluruz.''
    diyerek hile ile hazret-i Yûsuf'u babalarından aldılar. Yâkup
    aleyhisselâm
    oğullarının ısrârı ve hazret-i Yûsuf'un da onlarla gitmek
    istemesi karşısında
    takdire râzı oldu. Kardeşleri babalarından uzaklaşınca Yûsuf'a
    eziyet
    etmeye başladılar. Bir müddet sonra atmayı kararlaştırdıkları
    kuyunun
    başına vardılar. Kardeşleri Yûsuf aleyhisselâmın elbiselerini
    soydular.
    İpe bağlayıp kuyuya sarkıttılar. Kuyunun yarısına kadar
    varınca da ipi
    kestiler. Yûsuf aleyhisselâm suyun içine düştüğü sırada şu
    duâyı okudu:
    ''Ey gâib olmayan şâhit! Ey uzak olmayan Karib! Ey mağlup
    olmayan Gâlip!
    Beni bu musibetten kurtar. Bunun için bana bir çıkış yolu
    nasip et!''
    Yûsuf aleyhisselâm kuyuda duâ edip Allahü teâlâyı zikretmeye
    başladı.
    Yûsuf aleyhisselâmın zikrini duyan melekler onun etrâfına
    toplanıp,
    teselli ettiler. Cebrâil aleyhisselâm da gelip ona arkadaşlık
    etti.
    Yûsuf aleyhisselâmın kardeşleri de, onun sırtından
    çıkardıkları gömleği
    kestikleri bir hayvanın kanına buladılar ve babaları Yâkub
    aleyhisselâma
    götürdüler. ''Ey bizim babamız, hakikaten biz gittik. Yarış
    edecektik.
    Yûsuf'u da eşyâlarımızın yanında bırakmıştık. Onu kurt
    yemiş.'' dediler.
    Kesmiş oldukları hayvanın kanına buladıkları gömleği
    getirdiler. Yâkub
    aleyhisselâm onların yalan söylediklerini anlayarak; ''Hayır
    nefisleriniz
    sizi aldatıp böyle bir işe sürüklemiş. Artık bana düşen sabr-ı
    cemildir.
    Sizin bu yaptıklarınız üzerine sabrımla Allahü teâlâdan yardım
    isterim.''
    dedi. Yûsuf aleyhisselâmın kana bulanmış gömleğini yüzüne
    gözüne sürdü.
    Gömleğin hiç yırtılmamış olduğunu görüp; ''O kurdun Yûsuf'uma
    karşı
    şefkati sizden fazlaymış. Vallâhi bugüne kadar bu kurt gibi
    yumuşak
    huylusunu görmedim. Oğlumu yemiş de, sırtındaki gömleğini bile
    yırtmamış.''
    dedi ve takdire râzı olup sabr-ı cemilin kendisi için en güzel
    yol olduğunu
    söyledi. Yûsuf aleyhisselâm kuyuya atıldıktan bir müddet sonra
    Medyen'den
    gelip Mısır'a gitmekte olan bir kervan kuyunun yanında
    konakladı. Su
    almak için vazifeli bir kişi kovasını kuyuya saldığı zaman
    Yûsuf aleyhisselâm
    kovaya sarıldı. Kova yukarı çekilince Yûsuf aleyhisselâm da
    kovayla
    berâber dışarıya çıktı. Kovayı çeken kişi güzel yüzlü bir
    çocuğunda
    kovanın ipine tutunup çıktığını görünce şaşırdı. Onu yanına
    alıp, kâfidekilere
    götürdü. Böylece Yûsuf aleyhisselâm kuyudan çıkıp kurtuldu. Bu
    sırada
    hazret-i Yûsuf'u kuyuya atan kardeşlerinden biri ona yiyecek
    vermek
    üzere attıkları kuyunun yanına gelmişti. Onun kervancılar
    tarafından
    kuyudan çıkarılmış olduğunu görünce diğer kardeşlerine haber
    verdi.
    Kervancıların yanına gelen kardeşleri; ''Bu bizim kölemizdi,
    kaçtı.
    İsterseniz onu satın alıp başka bir memlekete götürün.''
    dediler. Yûsuf
    aleyhisselâma da; ''Bizi yalancı çıkarma, seni öldürürüz.''
    diye korkuttular.Kervancılar
    paralarını mala yatırdıklarını, yanlarında bulunan birkaç
    dirhemi verebileceklerini
    söylediler. Asıl maksatları Yûsuf aleyhisselâmı satmak
    olmayıp, babalarından
    uzaklaştırmak olan kardeşleri, kervancıların verdiği birkaç
    dirheme
    râzı olup onu sattılar.


    Kervancılar hazret-i Yûsuf'u Mısır'a
    götürüp pazara çıkardılar. birçok kimse onu satın almak
    isteyince fiyatı
    yükseldi. O sırada Mısır Azizi, yâni Mâliye Nâzırı (Bakanı)
    olan Kıtfir(
    veya İzfir) Yûsuf aleyhisselâmı kervancılardan çok yüksek bir
    fiyata
    satın aldı. Eve varınca da hanımına, ona iyi muâmele etmesini
    ileride
    kendilerine faydalı olabileceğini söyledi. Yûsuf aleyhisselâmı
    satın
    alan Mısır Azizi'in hanımı Zelihâ (veya Züleyha) idi ve
    çocukları olmamıştı.
    Bu yüzden Aziz, Yûsuf aleyhisselâmı evlâd edinmeyi düşündü.
    Yûsuf aleyhisselâm
    Aziz'in evinde gâyet rahattı. Aziz'in hanımı genç ve güzel bir
    kadındı.
    Aziz ise, ınnin, yâni iktidarsız idi. Yûsuf aleyhisselâm ise,
    akıllara
    durgunluk verecek derecede güzeldi. Yüzünde parlayan nübüvvet
    (peygamberlik)
    nûru herkesi hayran bırakırdı. Bu hal Züleyhâ'nın ona âşık
    olmasına
    sebep oldu. Yûsuf aleyhisselâma karşı süslenip onu kendine
    çekmek için
    çalıştı. Fakat Yûsuf aleyhisselâm Allahü teâlânın yardımıyla
    ona hiç
    itimar etmedi. Züleyhâ sonunda kapıları kapadı ve ondan murâd
    almak
    istedi. Yûsuf aleyhisselâm: ''Efendim (Kıtfir) iyi bakman için
    beni
    sana bıraktı. Bunun karşılığında onun haremine hıyânet
    etmekten Allah'a
    sığınırım.'' dedi. Yûsuf aleyhisselâmın kendisine itibar
    etmediğini
    gören Züleyhâ ona iftira etti. Züleyhâ'nın Yûsuf aleyhisselâma
    yaptıkları
    bir müddet sonra Mısır ahâlisi tarafından duyuldu. Haber
    sarayda vazifeli
    kimselerin hanımları tarafından da duyulunca, kadınlar:
    ''Züleyhâ, Ken'anlı
    kölesi Yûsuf'un nefsinden murâd almak istiyormuş. O gencin
    sevgisi onun
    yüreğine işlemiş, onu deli etmiş. Azizin hanımı olduğu halde,
    Züleyhâ'nın
    bir köleye gönül vermesini açık bir hatâ olarak görüyoruz.''
    dediler.
    Züleyhâ Mısırlı kadınların kendisi hakkındaki sözlerini
    işitti. O kadınların
    da Yûsuf aleyhisselâmı görmesi için bir ziyâfet tertip etti.
    Kendisini
    ayıplayan kadınlarla berâber şehir eşrâfından kırk kadar
    hanımı dâvet
    etti Onlar için bıçakla kesilerek yenecek yiyecekler de
    hazırlattı.
    MisÂfirler gelip kendileri için hazırlanan yemekleri yemeye
    başladılar.
    Züleyhâ, başka bir odada bulunan Yûsuf aleyhisselâmın
    kadınlara görünmesini
    istedi. Yûsuf aleyhisselâm Züleyhâ'dan çekindiği için, emrine
    karşı
    gelmeyip kadınlara göründü. Kadınlar Yûsuf aleyhisselâmı
    görünce cemâlinin
    heybetinden yüzünün güzelliğinden kendilerini unuttular. Meyve
    yerine
    hiç acı duymadan ellerini kestiler. Onun güzelliğini ve
    cemâlinin heybetini
    hiçbir insanda görmemişlerdi. Böylece, onun melek olmedığını
    bildikleri
    halde; ''Bu bir melektir.'' demekten kendilerini alamadılar.
    Onların
    bu hâlini seyreden Züleyhâ; ''İşte gördünüz mü? Siz benden
    daha çok
    kınanmaya, ayıplanmaya lâyıksınız. Çünkü onu bir defâ görmekle
    kendinizi
    kaybedip ellerinizi kestiğinizin bile farkında olmadınız. Ben
    ise, uzun
    zamandır onunla birlikteyim. Fakat hiç bir vakit sizin bu
    hâlinize düşüp,
    hayranlığımdan dolayı kendimden geçmedim. Şimdi gördüğünüzü
    önceden
    görseydiniz, beni kınamazdınız.'' dedi. Sonra da onlara;
    ''Duyduğunuz
    gibi ben ondan bu iş için talepte bulundum. O ise, bu
    husustaki teklifimi
    kabul etmedi. Eğer ona emrettiğim şeyi yapmazsa muhakkak
    zindanlarda
    sürünür.'' dedi. Misâfir gelen kadınlar Yûsuf aleyhisselâmın
    etrâfına
    toplanıp; ''Azizin hanımının emrine karşı gelmen sana bir
    fayda getirmez.''
    diye Züleyhâ'nın arzusuna uymaya teşvik ettiler. Yûsuf
    aleyhisselâm
    kadınların fuhşu güzel gösteren hileleri ve sözleri karşısında
    Allahü
    teâlâya sığınıp duâ etti. Başına gelen bu musibetten
    korunmasını niyâz
    etti:


    Ey Rabbim! Zindan bana bu (Mısırlı)
    kadınların beni dâvet ettikleri şeyden daha sevimlidir.Eğer
    sen onların
    hilelerini benden çevirmezsen (beni ismet üzere sâbit kılmak
    sûretiyle
    korumazsan, ben ihtiyâri olmayan tabii bir meyl ile) onlara
    meyleder,
    böylece sefihler zümresine dâhil olurum. Bunu üzerine Rabbi
    onun duâsını
    kabul etti. Kadınların hilelerini, şerlerini ondan çevirdi.
    Çünkü O
    (Allahü teâlâ, kendine tazarrû ve ilticâ edenlerin duâlarını)
    işitici
    ve (hallerini) bilicidir. (Yûsuf sûresi:33) Züleyhâ'nın kocası
    Aziz,
    Yûsuf aleyhisselâmın yapılan soruşturma neticesinde
    suçsuzluğunu anlamış
    olduğu için herhangi bir cezâ vermeye lüzum görmemişti. Fakat
    yayılan
    dedikoduları kesmek i.in ve Züleyhâ'nın baskılarına boyun
    eğerek Yûsuf
    aleyhisselâmın hapsedilmesine karar verdi. Böylece hazret-i
    Yûsuf zindana
    atıldı. Uzun zaman zindanda kaldı. Zindanda ne kadar kaldığı
    kesin olarak
    bilinmemektedir. Yûsuf aleyhisselâmla birlikte Mısır
    Firavununun ekmekçisi
    ve şerbetçisi de hapishânedeydiler. Yûsuf aleyhisselâm
    zindandayken
    hastaları ziyâret eder, geceleri dâima namaz kılar, Rabbini
    zikrederdi.
    Kendisine Allahü teâlâ rüya tâbiri ilmini öğretti. Yûsuf
    aleyhisselâm
    Firavun'un ekmekçisi ve şerbetçisinin görmüş oldukları rüyâyı
    tâbir
    etti. Birisi rüyâsında üzüm sıktığını, diğeri de başının
    üzerinde ekmek
    taşıdığını ve bu ekmekten kuşların yediğini görmüştü. Yûsuf
    aleyhisselâm
    rüyâsında üzüm sıkanın serbest bırakılacağını, ekmek taşıyanın
    ise idâm
    edileceğini söyledi. O kimselerin rüyâları, yorumladığı gibi
    çıktı.
    Şerbetçi serbest bırakılıp eski vazifesine döndü, ekmekçi de
    asıldı
    ve başının etini kuşlar yedi. Yûsuf aleyhisselâm zindandayken
    Mısır
    hükümdarı bir rüyâ görmüştü. Dehşetle uykusundan uyanıp; ''Ben
    rüyâmda
    yedi semiz ineğin yedi zayıf ineği yediğini ve yedi yeşil
    başak, yedi
    de kurumuş başak gördüm. Ey ileri gelenler, eğer rüyâ tâbiri
    biliyorsanız,
    bu rüyâmı yorumlayın.'' dedi. Onlar ''Biz böyle rüyâların
    yorumunu bilmeyiz.''
    dediler Bu sırada daha önce Yûsuf aleyhisselâm ile zindanda
    kalan şerbetçi
    kendi rüyâsını tâbir ettirdiğini hatırlayarak; ''Ben bu
    rüyânın yorumunu
    yaptıracağım. Beni Yûsuf'un (aleyhisselâm) bulunduğu zindana
    götürüp
    onunla görüştürün'' dedi. Şerbetçiyi Yûsuf aleyhisselâmın
    yanına götürdüler.
    O da Mısır hükümdârının rüyâsını anlatıp yorumunu istedi.
    Allahü teâlâ
    Yûsuf aleyhisselâma zindandayken peygamberlik emrini bildirdi.
    Yûsuf
    aleyhisselâm Mısır hükümdârının rüyâsını tâbir etmeden önce
    Allahü teâlânın
    peygamberi olduğunu söyleyip, mûcize gösterdi. Gelecek
    yemekler daha
    gelmeden önce cinsini ve tadını haber verdi. Peygamber
    âilesinden geldiğini,
    baba ve dedelerinin peygamber olduğunu bildirdi. Zindandayken
    insanları
    tevhid inancına dâvet etmeye başladı. Zindandakilere; ''Ey
    zindan arkadaşlarım!
    Çok sayıdaki putlarınız mı hayırlı, yoksa (zâtında ve
    sıfatlarında)
    tek ve her şeye galip olan Allahü teâlâ mı?'' dedi.
    Arkadaşlarına tevhid
    inancını, inanmanın gerekli olduğunu ve hak dinin emir ve
    yasaklarını
    anlattı.


    Yûsuf aleyhisselâm hükümdarın rüyâsını
    yorumlayıp; ''Yedi sene bolluk, sonra yedi sene kıtlık olacak.
    bollukta
    saklayın, kıtlıkta bunları yersiniz.'' buyurdu. Hükümdar,
    tâbiri duyunca
    Yûsuf aleyhisselâmı istedi. Yûsuf aleyhisselâm Mısır
    hükümdârının elçisine;
    ''Efendine dön de ellerini kesen o kadınların zoru (hâli)
    neydi? kendisine
    sor. Benim Rabbim onların hilelerinin ne olduğunu (ne
    söylediklerini,
    ne yaptıklarını) elbette bilir.'' dedi. Elçi, hükümdarın
    yanına dönüp
    Yûsuf aleyhisselâmın isteğini arz etti. Meseleyi araştıran
    hükümdar,
    o kadınları yanına getirtip; ''Yûsuf''un nefsinden murâd almak
    istediğiniz
    vakit ne halde idiniz? Onu Züleyhâ'nın emrine itâat etmeye
    teşvik ederken
    size karşı bir meylini hissettiniz mi? kendisinde bir kötülük,
    şüphe
    götürür bir hareket gördiniz mü?'' dedi. Kadınlar ''Hâşâ! Biz
    onun hiçbir
    kötü hâline, hiçbir günahına muttali olmadık.'' dediler. O
    mecliste
    bulunan Azizin hanımı Züleyhâ da ; ''Şimdi hak (doğru) ortaya
    çıktı.
    Ben onun nefsinden murâd almak istemiştim. O ise şüphesiz
    doğru söyleyenlerdendir.''
    dedi. Böylece Yûsuf aleyhisselâmın suçsuzluğu ve senelerdir
    zindanda
    suçsuz olarak kalmış olduğu ortaya çıktı. Mısır hükümdârı
    Yûsuf aleyhisselâma
    tekrar elçi gönderip; Onu bana getirin, kendisini has müsteşâr
    edinip
    işlerimi ona bırakayım.'' dedi. Hükümdârın dâvetini kabul eden
    Yûsuf
    aleyhisselâm zindandan çıktı. Zindanın kapısına da; ''Burası
    belâ, musibet
    ve hüzün evi, dirilerin kabri, düşmanların sevinç, dostların
    recrübe
    yeridir.'' diye yazdı. Yûsuf aleyhisselâm hükümdârın sarayına
    varınca,
    hükümdâr ona çok iltifatta bulundu. Hükümdâr görmüş olduğu
    rüyâ ile
    ilgili ne gibi tedbirler alınması gerektiğini sordu. Yûsuf
    aleyhisselâm;
    ''Bolluk senelerinde çok ekip, ekinleri sapları ile berâber,
    başaklarıyla
    ambarlara koymalısın. Bu şekilde ekinler bozulmadan kalır, hem
    de saplar
    hayvanlarınız için yem olur. Halka da, ekinlerinden
    ihtiyaçları kadarını
    yemelerini, geriye kalanını saklayıp korumalarını
    emretmelisin. Bu yiyecekler
    kıtlık senelerinde sizin ve çevredeki insanların ihtiyaçlarını
    karşılayacaktır.''
    dedi. Yûsuf aleyhisselâmın tavsiyeleri çok hoşuna giden
    hükümdâr; ''Bu
    işleri yapmakta bana kim yardım eder?'' dedi. Yûsuf
    aleyhisselâm ona;
    ''Arzın (Mısır'ın) hazinelerinin idâre işini bana bırak. Ben
    onu korumaya
    muktedirim. Tasarruf yollarını bilirim, bu işi ben yaparım.''
    buyurdu.
    Yûsuf aleyhisselâmın teklifinden bir sene sonra Mısır Azizi
    (Mâliye
    Nâzırı) öldü. Hükümdar hazret-i Yûsuf'u onun yerine Mâliye
    Nâzırı yaptı.
    Mücevherlerle süslü taht ve tâclarla birlikte hazinelerin
    anahtarlarını
    ona teslim etti. Hükümdar bütün yetkilerini de ona verdi.
    Memleketin
    her tarafında Yûsuf aleyhisselâmın emri geçer oldu. Yûsuf
    aleyhisselâm,
    Azizin ölümünden sonra sarayı terk edip perişân hâle gelen ve
    Allahü
    teâlâya imân etmiş olan Züleyhâ'yı Allahü teâlânın emriyle
    kendine nikâhlayıp
    onunla evlendi. Yûsuf aleyhisselâm Züleyhâ'ya: ''Bu senin
    istemiş olduğundan
    hayırlı değil mi?'' dedi. Züleyhâ da ona: ''Ey Sıddik! Beni
    kınama.
    Bildiğin gibi ben, mal, mülk, güzellik gibi dünyâ nimetlerine
    sâhip
    bir kadındım. Ancak kocam kadınlara yaklaşmaktan mahrumdu. Sen
    de benim
    gördüğüm en güzel kimseydin.'' diye cevap verdi. Yûsuf
    aleyhisselâmın
    Züleyhâ'dan iki oğlu ile Rahmet adında bir kızı oldu. Yûsuf
    aleyhisselâm
    yetkileri eline alınca kıtlık senelerinin geleceğini düşünerek
    gerekli
    tedbirleri aldı. Gerekli gıdâ stoklarını yaptırdı. Bu stoklar
    için büyük
    depolar yaptırıp topladığı yiyecekleri buralarda depoladı.
    İnsanlara
    da çok iyilik ve ihsânlarda bulundu. Yedi sene olan bolluk
    seneleri
    geçip, peşinde bütün şiddetiyle kıtlık başgösterdi. Kıtlığın
    ilk senesinde
    insanlar hazırladıkları yiyecekleri bitirdiler. Yûsuf
    aleyhisselâmdan
    para ile yiyecek satın almaya başladılar.
















    Yûsuf aleyhisselâm kim olursa
    olsun, kimseyi
    kayırmadan yiyecek almaya gelene bir deve yükünden fazla
    yiyecek vermezdi.
    Bu hususta adâletten asla ayrılmazdı. Mısır hükümdarı ve pek
    çok kimse
    onun adâleti ve güzel huyları sebebiyle Allahü teâlâya
    inanmışlardı.
    Mısır'dan ve çevre ülkelerden olan insanlar akın akın gelip
    Yûsuf aleyhisselâmdan
    yiyecek alıyorlardı. Babası Yâkub aleyhisselâmın ve
    kardeşlerinin yaşadığı
    Ken'an diyârında da kıtlık baş gösterdiğinden Yâkup
    aleyhisselâm, Yûsuf
    aleyhisselâmın anne-baba bir kardeşi olan Bünyamin hâricindeki
    on oğlunu
    Mısır'a erzak almak üzere gönderdi. Yâkub aleyhisselâmın
    oğulları Mısır'a
    varınca hazret-i Yûsuf onları tanıdı. Onlar ise, hazret-i
    Yûsuf'u tanıyamadılar.
    Fakat, hazret-i Yûsuf onların kim olduklarını,nereden
    geldiklerini sordu.
    Onlar dediler ki: ''Biz Ken'an vilâyetindeniz. İhtiyar bir
    babanın on
    evlâdıyız. Babamiziı ismi Yâkub'dur. Beldemizde kıtlık var.
    Babamız
    bizi buraya erzak almaya gönderdi.'' dediler. Yûsuf
    aleyhisselâm; ''Şimdi
    babanız nerede ve kiminle berâberdir?'' deyince, onlar da;
    ''Ken'an
    ilinde bizim en küçük kardeşimizle berâber kaldı. Babamızın
    küçük kardeşimizle
    aynı anadan olan çok sevdiği bir oğlu daha vardı. Kırda telef
    oldu.
    Onun derdinden Bünyamin adındaki küçük oğlunu yanından hiç
    ayırmaz.
    Oğlu Yûsuf'a üzüntüsünden dolayı gözleri görmez oldu.''
    dediler. Yûsuf
    aleyhisselâm her bir kardeşi için birer deve yükü erzak
    hazırlattı.
    Onlardan almış olduğu paralarını da gizlice tekrar yüklerinin
    içine
    bıraktırdı. Gelecek sefere diğer kardeşlerini de getirmelerini
    istedi.
    Getirmedikleri takdirde erzak vermeyeceğini bildirdi. Yâkup
    aleyhisselâmın
    oğulları Mısır'a varınca babalarına, Mısır Mâliye Nâzırı
    tarafından
    büyük ihsân ve iltifat gördüklerini anlattılar. Mısır Mâliye
    Nâzırının
    bir daha Mısır'a gittiklerinde kardeşleri Bünyamin'i de
    getirmelerini
    istediğini, aksi hâlde erzak vermeyeceğini söylediğini
    bildirdiler.
    Yâkup aleyhisselâm Bünyamin'i göndermek istemedi. Yüklerini
    açtıkları
    zaman da paralarının ihsân olarak yüklerinin içine konulduğunu
    gördüler.
    Bunun üzerine babalarına; ''Ey babamız! daha ne istiyoruz,
    işte sermâyemiz
    de bize iâde edilmiş. Biz onunla tekrar âilemize zahire
    getiririz. Kardeşimizi
    de koruruz. Kardeşimizi götürmekle bir deve yükü zahire de
    fazla alırız.
    Bu seferki aldığımız zahire az bir ölçektir, bizi idâre
    etmez.'' dediler.Bünyamin'i
    getireceklerine dâir söz aldıktan sonra onlarla birlikte
    tekrar Mısır'a
    gönderdi. Onlara da; ''Daha önce Yûsuf'a olanı biliyorsunuz.
    Fakat Allahü
    teâlâ en iyi koruyucudur. Merhametlilerin en
    merhametlisidir.'' dedi.
    Yâkub aleyhisselâmın oğulları ikinci defâ Mısır'a gittiler.
    Bünyamin'i
    Yûsuf aleyhisselâmın yanına getirdiler. Yûsuf aleyhisselâm
    kardeşlerine
    ikram ve ihsânlarda bulundu. Diğer kardeşlerinden ayrı olduğu
    sırada
    kardeşi Bünyamin'e kendisini tanıttı. Bir tedbirle onu
    göndermeyeceğini
    bildirdi. Her bir kardeşi için bir deve yükü erzak hazırlattı.
    Kardeşi
    Bünyamin'in yükünün içine Mısır hükümdârının altından yapılmış
    su tasını
    koydurdu. Yâkub aleyhisselâmın oğullarının yükleri hazırlanıp
    yola çıkacakları
    sırada saraydan bir vazifeli gelerek; ''Ey kâfile ehli! Durun!
    Muhakkak
    siz hırsızlarsınız.'' dedi. Yûsuf aleyhisselâmın kardeşleri
    geri dönerek;
    ''Ne kayboldu. Aradığınız nedir? diye sordular. Vazifeli;
    ''Hükümdârın
    tası kayboldu. Onu getirene bir deve yükü zahire var. Ben de
    buna kefilim.''
    dedi. Yûsuf aleyhisselâmın kardeşleri; ''Vallahi muhakkak siz
    de bilirsiniz
    ki, biz buraya fesâd çıkarmak için gelmedik. Biz hırsız da
    değiliz.''
    dediler. Yâkup aleyhisselâmın oğulları; ''Su kabının çalanın
    cezâsı
    kimin yükünde bulunursa, çalan kimse, mal sâhibinin kölesi
    olur. Biz
    hırsızlık yapanları böyle cezâlandırırız.'' dediler. Saray
    vazifelileri
    Yâkup aleyhisselâmın oğullarının yüklerini aradılar. Su tası
    en son
    aradıkları Bünyamin'in yükünde çıktı. Bunun üzerine Yâkub
    aleyhisselâmın
    bildirdiği dinin hükümlerine göre Bünyamin Mısır'da
    alıkonuldu. Yâkub
    aleyhisselâmın oğulları:


    ''Ey Aziz! Hakikat,
    onun (Bünyamin'in)
    ihtiyar ve çok muhterem bir babası var. Kaybolan kardeşimizin
    acısını
    onunla unutur. Onu bizden çok sever. Onun yerine birimizi alıp
    onu serbest
    bırak. Biz muhakkak seni ihsân edenlerden görüyoruz. Bu
    ihsânını tamamla.''
    dediler. Yûsuf aleyhisselâm: ''Eşyamızı yanında bulduğumuz
    kimseden
    başkasını alıkoymaktan Allahü teâlâya sığınırız. Çünkü bu
    takdirde (dininize
    uygun olarak verdiğiniz fetvâya göre) biz de elbette
    zâlimlerden oluruz.''
    dedi. Yâkub aleyhisselâmın büyük oğlu ve Şem'un da, babam bana
    izin
    verinceye kadar gelmem, deyip Mısır'dan ayrılıp unutarak ve
    sıkılarak
    babalarına geldiler; '' Ey babamız! Muhakkakki oğlun Bünyâmin

    hırsızlık yaptı. Biz ancak gördüğümüze şâhitlik ederiz. Su
    kabını Bünyamin'in
    yükünden çıktığını gördük. Biz gaybı, yâni onun gerçekten
    çaldı mı,
    yoksa onun haberi olmadan eşyâsı arasına mı kondu? bilmeyiz.
    Eğer bize
    inanmazsan içinde bulunduğumuz (kendisinde döndüğümüz) şehre
    (Mısır
    halkına) da aralarında geldiğimiz kervana da sor. Biz
    hakikatten
    doğru söyleyicileriz.'' dediler. Yâkub aleyhisselâm bu habere
    çok üzülüp,
    anlatınlara inanmadı. Fakat; '' artık bana düşen sabr-ı
    cemildir. Umulurki
    Allahü teâlâ oğullarımı bana getire. Şüphesiz Allahü teâlâ
    Alimdir,
    Hakimdir. '' dedi. Allahü teâlânın kendisine bu sıkıntıdan
    yakında kurtaracağına
    inanan Yâkub aleyhisselâm son derece üzüntülü ve kederli
    olmasına rağmen,
    hâlini Allahü teâlâdan başkasına arz etmedi. Başına gelen
    musibetlere
    rağmen, dâimâ sabırlı oldu. Bir gün oğullarına kavuşacağını
    ümit eden
    Yâkub aleyhisselâm; ''Ey oğullarım! Mısır'a gidin, Yûsuf ile
    kardeşlerinden
    haber sorun. Allahü teâlânın fadl ve ihsânından ümit kesmeyin.
    Çünkü
    hakikat, kâfirler gürûhundan başkası Allahü teâlânın fadl ve
    rahmetinden
    ümit kesmez. '' dedi. Yâhub aleyhisselâmın oğulları
    babalarının tavsiyesi
    üzerine üçüncü defâ Mısır'a geldiler. Yûsuf aleyhisselâmın
    huzûruna
    varıp; ''Ey Aziz! bize ve âilemize darlık, kıtlık, fakirlik ve
    açlık
    isâbet etti. Çok az ve ehemmiyetsiz bir sermâye ile geldik.
    Bize daha
    önce tam bedelle verdiğin gibi tam ölçek ver. Sermâyemizden
    eksik olan
    bu miktara karşılık olan zahireyi vermekle veya kardeşimizi
    iâde etmek
    sûretiyle hakkımızda ayrıca tasaddukta bulun. Zirâ Allahü
    teâlâ sadaka
    verenleri mükâfatlandırır. Yûsuf aleyhisselâm onlara: ''Siz
    sonunun
    nereye varacağını bilmeden Yûsuf'a ve kardeşine yaptığınız
    işin kötülüğünü
    anlayıp ondan tövbe ettiniz mi?'' dedi. Bu sözler üzerine
    onlar bu kimsenin,
    kardeşleri Yûsuf olabileceğini düşündüler. Ona Yûsuf olup
    olmadığını
    sordular. Onların yalvarışlarını, çâresiz kaldıklarını
    görünce, kalbi
    inceldi. Merhametinden dolatı, kendisinin kardeşleri Yûsuf
    olduğunu
    açıkladı. Kardeşleri; ''Yoksa sen gerçekten Yûsuf musun?''
    dediler.
    Yûsuf aleyhisselâm; ''Evet, ben Yûsuf'um ve bu kardeşim
    Bünyamin'dir.
    Allahü teâlâ birbirimize kavuşturmakla bize ihsânda bulundu.''
    dedi.
    Kardeşleri Yûsuf aleyhisselâmın üstünlüğü ve ona
    yaptıklarından dolayı
    günâhkar olduklarını kabul ettiler. Yûsuf aleyhisselâm onlara;
    ''Bugön
    size bir kınama ve ayıplama yoktur.'' dedi.


    Kardeşlerine çok izzet
    ve ikrâmda bulundu.
    Babası Yâkub aleyhisselâmın hâlini, kendisinin yokluğundan
    sonra ne
    durumda olduğunu sordu. Onlar da; ''Senin için çok üzüldü,
    ağladı. Bu
    sebeple gözleri görmez oldu.'' dediler. Bunun üzerine Yûsuf
    aleyhisselâm
    gömleğini çıkarıp onlara verdi ve; ''Şu gömleğimi babama
    götürün ve
    yüzüne sürsün. O artık rahatlık görmeye başlar. Sonra bütün
    âilenizi
    bana getirin.'' dedi. Yûsuf aleyhisselâm kardeşlerinin yol
    hazırlıklarını
    yaptırdı. Babası Yâkub aleyhisselâma verilmek üzere bütün
    hânedânı ve
    akrâbası ile birlikte Mısır'a gelmelerini isteyen bir mektup
    da verdi.
    Yâkub aleyhisselâm, oğulları Mısır'dan yola çıktıktan sonra
    oğlu hazret-i
    Yûsuf'un kokusunu aldığını söyledi. Fakat yanındakiler, Yûsuf
    aleyhisselâma
    duyduğu aşırı muhabbetten dolayı böyle bir koku duyduğunu
    zannedebileceğini
    söylediler. Nihâyet Yâkub aleyhisselâmın oğulları Ken'an
    diyârına yaklaşınca,
    onlardan birisi müjdeci olarak gelip Yûsuf aleyhisselâmın
    gömleğini
    babasına verdi. Yâkub aleyhisselâm gömleği alıp yüzüne, gözüne
    sürdü.
    Gözleri açılıverdi. Yâkub aleyhisselâm, bütün oğulları ve
    akrâbasıyla
    birlikte Ken'an diyârında Mısır'a gitmek üzere yola çıktı.
    Yûsuf aleyhisselâm
    Mısır hükümdârı ve halkıyla birlikte Yâkub aleyhisselâmı ve
    berâberindekileri
    karşıladı. Babasını sarayına götürdü. Babasını ve üvey
    annesini tahtının
    üzerine çıkarıp oturttu. Hepsi (babsı, üvey annesi ve
    kardeşleri ona
    kavuştukları için) secde (şükür secdesi) ettiler. Yûsuf
    aleyhisselâm
    babasına; ''Ey babam! İşte bu evvelce gördüğüm rüyânın tevili
    (yorumu)
    dur. Hakikaten Rabbim o rüyâyı tahakkuk ettirdi. Beni
    zindandan çıkarıp
    mülk ihsân etti. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını (hased
    ile) açtıktan
    sonra, Allahü teâlâ sizi çölden (Ken'an diyârından) getirdi.
    Muhakkak
    ki, Rabbim dilediği şeyleri hakkıyla bilen herşeyi hikmetinin
    icâb ettirği
    vakit ve şekilde yapan odur.'' dedi. Kardeşlerini affettiğini
    bildirdi.
    Yâkub aleyhisselâm Yûsuf aleyhisselâmla birlikte on seneden
    fazla yaşadıktan
    sonra vefât etti. Vasiyeti üzerine Kudüs yakınlarındaki
    Halilürrâhman
    denilen yere defnedildi. Yûsuf aleyhisselâm kendi mahallesine
    defnetmek
    istiyordu. İş kavgaya kadar vardı. Sonunda mermer bir
    sandukaya koyup
    Nil Nehri kıyısına (veya Nil Nehrinin ortasına) defnetmekte
    anlaştılar.
    Bir rivâyete göre ondan dört yüz sene sonra, gelen Mûsâ
    aleyhisselâm
    kabrini bulup, mübârek cesedini oradan alarak Yâkub
    aleyhisselâmın da
    medfûn bulunduğu Halilürrahmân'da defnedildi. Yûsuf
    aleyhisselâmın güzelliği
    fevkalâdeydi. Âdem aleyhisselâma çok benzerdi. Mısır
    sokaklarında gezerken
    yüzünün pırıltısı güneş ışıklarının yansıması gibi duvarlara
    aksederdi.
    Bir kimse onun yüzüne bakmak isterse hemen gözlerini çevirmek
    zorunda
    kalırdı. Bütün bunlara rağmen Yûsuf aleyhisselâma
    güzelliklerinden sâdece
    bir parça verilmişti. Muhammed aleyhisselâma ise tamâmı
    verilmişti.
    Eshâb-ı kirâm peygamber efendimize, siz mi güzeldiniz, Yûsuf
    aleyhisselâm
    mı güzeldi? diye sorunca peygamber efendimiz sallallahü aleyhi
    ve sellem;
    ''Kardeşim Yûsuf benden sabih (güzel), ben ondan melihim
    (sevimliyim).
    O'nun görünen güzelliği benim görünen güzelliğimden çoktur.''
    buyurdu.
    Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) görünmeyen
    güzelliği gösterilseydi,
    kimse bakmaya tâkat getiremezdi. Eshâb-ı kirâmın gençleri,
    hazret-i
    Âişe vâlidemizden peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve
    sellem) güzelliğini
    sorduklarında hazret-i Âişe şu şiiri söylemiştir.


    Ve lev semia ehlü Mısre
    evsâfe haddihi,


    Lemâ bezelû fi sevmi
    Yûsüfe min nakdin.


    Levima Zelihâ lev
    reeyne cebinehû,


    Le âserne bilkat'il
    kulûbi alel eydi.


    Mısırdakiler, onun
    yanaklarının güzelliğini
    işitmiş olsalardı, Yûsuf aleyhisselâmın pazarlığında hiç para
    vermezlerdi.
    Yâni, bütün mallarını, onun yanaklarını görebilmek için
    saklarlardı.
    Zelihâ'yı kötüleyen kadınlar, onun parlak alnını görselerdi,
    ellerinin
    yerine kalplerini keserlerdi (de acısını duymazlardı) . Yûsuf

    aleyhisselâm güzel ahlâk sâhibi olup, Mısır Azizinin hakkını
    gözeterek
    Züleyhâ'nın tekliflerini reddetti ve iyilik gördüğü kimseye
    ihânet etmedi.
    Hiçbir menfâat ve zarar onun doğruyu söylemesine mâni olamadı.
    Allahü
    teâlâ onu Kur'ân-ı kerimde ''Sıddik= Çok doğru sözlü'' olarak
    mehd etti.
    Kendisine hıyânet ve zulmedenleri affediciydi. İnsanların
    rüyâlarını
    doğru olarak tâbir ederdi. İnsanlara hizmet eder ve onların
    ihtiyaçlarını
    tedârik ederdi. Yûsuf aleyhisselâm iffet sâhibi, olup iffetini
    korumakta
    gayretliydi. Mısır kadınları ile arasında geçen hâdise
    meşhurdur.


    Mûcizeleri:

    1- Hazret-i Yûsuf'un
    konuşması pek
    şirin, çok tatlı olduğu için, herkesin kalbi ona meylederdi.
    Onun tatlı
    sözleri karşısında imân eden pekçoktu. 2-Hazret-i Yûsuf'un
    yüzü güneş
    gibi nûrluydu. Hâtta bir kimse yüzüne bakmak istese, hemen
    gözlerini
    çevirmeye mecbur olurdu. Bu nûrun tesiriyle, yâni başkasına
    sirâyetiyle
    huzûruna getirilen âmânın hemen gözleri görmeye başlamıştı. 3-
    Yûsuf
    aleyhisselâmın duâsı bereketiyle ağaçların yapraklarından
    güzel kumaş
    olmuştu. Huzûruna bir büyük kişi gelmiş, şu gördüğümüz
    ağaçların yaprakları
    birbiriyle birleşip güzel kumaş olsun, diye mûcize teklifinde
    bulunmuştu.
    Hazret-i Yûsuf öyle duâ edince, kıymet biçilmez bir kumaş
    olmuştur.


    Yûsuf aleyhisselâm
    hayâtı, başından
    geçenler ve hikmetleri Kur'ân-ı kerimde Ahsen-ül-Kasas
    (kıssaların en
    güzeli) diye medh edilen Yûsuf sûresinde bildirilmiştir. Bu
    sûrede Yûsuf
    aleyhisselâmın başına gelenlerle, kavuştuğu ihsânlardan
    bahsedilir.
    Hasedin noksanlık ve Allahü teâlânın yardımından mahrum
    kalmaya, sabrın
    ise sıkıntı ve gamlardan kurtulmaya sebep olduğu; Yâkub
    aleyhisselâmın
    sabrettiği için maksâdına kavuştuğu; Yûsuf aleyhisselâmın
    sabrı ve doğruluğu
    anlatılmaktadır.

      Forum Saati Cuma Kas. 22, 2024 9:44 am